HEPİMİZDE ORTAK DEĞER TÜRKİYE

11 Ocak 2016

Bulunduğumuz zor ve stratejik coğrafyada fark yaratabilmemiz için üretmemiz, yenilikçi bir anlayışa sahip olmamız gerekiyor. Bu yönde çalışmaları, çözüm önerilerini Ankara Sanayi Odası Başkanı NURETTİN ÖZDEMİR bir araya gelerek ele aldık…



Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen etkinlikle başlamak istiyorum. Üniversite Sanayi buluşmalarında amacı nasıl açıklarsınız? Bu tür planlamalarda gerçekleştirmek istediğiniz projeler nelerdir? Üniversite sanayici buluşması neden önemlidir?

Üniversite ile sanayideki birleşmenin amacı, hepimizde ortak değerdir Türkiye. Şu anda 150 milyar dolarlık bir ihracat yapıyor, ama bizim üretim alanında rakiplerimiz çok fazla ve nüfus olarak bizden daha büyük topluluklar var. Mesela doğum oranı çok yüksek olan ve 1,2 milyar insanın yaşadığı Hindistan. Onların lisans sorunu da yok Çinliler gibi. Her geçen gün bu ülkelerde bizim ürettiğimiz ürünleri üretiyorlar. Bu şartlar altında bizim fark yaratabilmemiz için kendimize koyduğumuz hedefleri gerçekleştirebilmemiz mümkün değil. Yani 500 milyar dolarlık ihracatı şu anda ürettiğimiz ürünlerle yapabilmemiz mümkün değil. Onun için dünyadaki yarışta fark yaratabilmemiz için daha teknolojik ürünler, yüksek katma değerli ürünler üretebilmemiz lazım. Bunlar için de teknolojiyi sanayi ile birleştirip buluşturabilmek için üniversite sanayi iş birliği hepimizin konuştuğu bir konu. Son yıllarda Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, üniversitelerin başarılarını ölçmekle ilgili bir takım kriter koydu, yeni bir takım kriterler ile geliştirilmeye çalışıldı ve buradaki kriterler içerisinde üniversitelerin sanayi ile ne kadar işbirliği yaptıklarını, ürettikleri teknolojileri ne kadar ticarileştirebildikleri patentlerini alabildikleri gibi kriterleri de koyuyor. Yani sadece sanayicinin ihtiyacı değil üniversitenin de başarısının ölçülebilmesi için, onların da sanayiye yanaşması için bir takım tedbirler alındı. Bu bağlam da bütün üniversitelerimizin çeşitli çalışmaları var çeşitli faaliyetleri var.

Türkiye olarak biz şu anda başkalarının üretmiş olduğu teknolojileri kullanıyoruz. Bunda başarılıyız ancak bu övünülecek bir şey değil, asıl olan bu teknolojileri üretebilmek. Bunun için de bilgi ile üretimi bir araya getirebilmemiz lazım, üniversitelerin temel görevi zaten bilgi üretmek ve bu bilgiyi üretirken insan kaynağını da yetiştirmek ancak dünyada kabul gören kısmı bilgiyi üretmektir. Üretilen bilgileri, bir sanayinin ihtiyacı olan bilgileri üretmek yani sadece birim birim içindir deyip ülke kaynaklarını harcıyorsak bunun bir ticari getirisinin olması lazım. Ülkenin bir kazancının olması lazım, sanayide üretimde birliği bir araya getirmemiz lazım ve bu teknolojileri bizim kendimizin üretebilmesi lazım. Aksi takdirde dünyadaki bu rekabet şartları gereği, daha yüksek hızda, daha yüksek hassasiyette üretim yapılabilen makinalar çıkıyor, siz bu yarışta devamlı olabilmek için başkalarının üretmiş olduğu teknolojileri devamlı satın almak mecburiyetinde kalıyorsunuz ve bu yarışın içerisinde başkalarıyla rekabet edebilme şansınız da kalmıyor. Diğer taraftan yenilikçi ürünler çıkartabilmemiz lazım. Bu yenilikçi ürünler sadece elle tuttuğumuz ürünler değil, yazılımdan elektroniğe, elektronikten savunma sanayiine dayanıklı tüketim mallarına bilişim malzemelerine kadar bir sürü alanı içeriyor ve her geçen gün bunların lehine devrilen teknoloji çok hızlı evrimleşiyor. Artık dünyada 3D yazıcılardan bahsediliyor, bunlar artık sadece mumdan ve plastikten baskı yapmıyorlar toz metal teknolojisiyle bunları birleştirerek daha endüstriyel ürünlerde yapmaya başlıyorlar. Gelecekte üretim yapmak son derece kolay olabilecek, bizim belki de bir takım şeyleri herkes evindeki 3D yazıcıdan basabilecek. O zaman üretim bu kadar basit ve yalın hale geldiği zaman üretmek değil orada üretilecek fikirleri, tasarımları, icatları yapabilmek öne çıkabilecek. Bu anlam da Türkiye’nin de epey kat etmesi gereken mesafe var. Mesela tasarım boyutunda daha albenili, daha ergonomik, daha fonksiyonel olabilmesi için tasarım mühendisliklerimizin geliştirilmesi lazım. Aynı şekilde ARGE ve inovasyon ile yeni ürünler çıkarabilmemiz lazım. Bu anlamda üniversite sanayi iş birliği son derece önemli, biz de burada bir fark yaratabilmek açısından sanayicilerimiz ile üniversitedeki görevlilerimizi bir araya getirdik. Çeşitli bölümlerden, hepsi mühendislik olmayan çeşitli bölümlerden gelen hocalarımız vardı. Öncelikle Ankara sanayisi hakkında da bir fikir sahibi olsunlar diye, daha teknolojik firmalarımız vardı ama hocalarımız 3 tane firma seçti onları gezdiler. Yerleşkesinden işletmenin büyüklüğüne kadar yapılan işlerle ilgili bilgi sahibi oldular. Aslında üniversite hocalarımız genellikle teknolojinin uç noktalarında çalıştıklarını ve bunların bir kısmının sanayicilerimiz tarafından anlaşılmasının kullanılmasının zor olduğunu söylüyorlar, aslında içeriye girip baksalar hakikaten uç teknolojilerde de çalışabilen çok sayıda firmamız var. Medikal sektörde çalışan firmalarımızdan bir tanesi, Türk robotu dedikleri bir robot icat etti. Bir operatör ile bir mühendisimiz bir araya gelip, tedavi olacaklar için hiç kesiksiz ameliyat yapabilen, bütün enerji sistemindeki hataları düzeltebilen ve dünyada da adını Türk robotu koydular ve yaygın olarak da satılmaya başlandı. Bu yöntemi vücuttaki birçok ameliyatta da leparoskopik cerrahinin de çok daha gelişmiş bir şekli tek delikten girerek hem görüntü hem birkaç tane aleti vücudun içerisine gönderebiliyorsunuz. Yaygınlaşabilecek güzel bir çalışma ve bunu gibi birçok güzel çalışmalar var. Ancak bunların sayısının artması lazım, bunların biran önce ticarileştirilip dünya pazarlarına taşınıyor olabilmesi lazım.

Doğru söylüyorsunuz çünkü orada değinilen en önemli konulardan biri de bizim patent sayımız çok az gelişmiş ülkelere göre.

Her sene 5 bin civarında ülkemizde patent alınıyor. 2 sene önce Çin’de alınan patentler Amerika’da alınan patent sayısını geçti, yani Çin’i taklitçilik yapıyor diye biliyorduk ama müthiş bir insan potansiyeli var tabii, bunun içerisinde çok sayıda insan özellikle nano teknoloji konusunda binlerce uzman çalışıyor ve iki yıl önce Amerika ve Alman patentleri teknolojinin beşiği en çok teknoloji üreten ülkeyi geçmiş durumda. Bu yarış içerisinde biz böyle 5 binlik patent sayıları ile başkalarının 5 milyon patentinin yanında az kalıyor. Bir tek firma bile Türkiye’nin 20-30 yılda alabileceği patenti tek başına alabiliyor. Bu anlamda üniversitelerimize ve iş adamlarımıza da çok görev düşüyor bu farklılığı yaratmak için zaten bu toplantıları yapmaya çalışıyoruz. Bütün mesele mor inek yapabilmek, yani inekler arasında farklılıkları önlemek için ürünlerimizin farklılaşması lazım bunlar için çalışıyoruz.

2015 yılı sanayiciler içinde üreticiler için de zorlu bir yıl oldu. İki defa gerçekleşen seçimler piyasaları olumsuz yönde etkiledi. Siz sanayi odası olarak 2015 yılını nasıl değerlendirirsiniz?

Bir yıllık bir süreç içerisinde, sadece yılın sonuna doğru iki tane genel seçimimiz oldu ve her seçim bir belirsizlik demek. Bu belirsizlikler iş dünyasının pek hoşlanmadığı, hele bir dursun dedikleri bir dönem, böyle dediğimiz zaman tıpkı tasarruf paradoksundaki gibi yani bir ülke de herkes tasarruf yapar kimse harcamaz ise o zaman ürünlerinizi satamazsınız. İnsanların beklemesi ile beraber ekonomi de soğuyor, yani siz ürünlerinizi satacaksınız, yeni yatırım yapacaksınız ki, yeni üretim yapacaksınız ki çark dönsün. Çark dönmediği zaman işletmelerin ağır yükleriyle birlikte, işletmeleri ciddi bir kitle sıkıntısına sokuyor. Böyle kitle sıkıntılarını aşabilmek için tedbirlerin alınması lazım, işletmelerin üzerlerindeki yüklerin azaltılması lazım. Çok şükür kendi siyasi istikrarımız açısından seçimleri şu veya bu şekilde rahat yönetebilecek parlamento yapısına ulaştık. Bu parlamento yapısı temsil kabiliyeti açısından, hem kullanılan oylar hem de siyasi fikirlerin yelpazesinin temsili açısından, temsil yetkisi en yüksek parlamentolardan birisi oldu. Biz vatandaşlar olarak görevimizi yaptık, oylarımızı verdik böylede bir tablo çıktı bundan sonrası siyasilerin işi.

Ayrıca konuşmak gerekirse artık dünyada sınırlar kalktı, mallar arasında, sermaye arasında sınırlar kalktı. Dünyanın herhangi bir yerindeki pozitif veya negatif yöndeki gelişmeler bütün dünya ekonomilerini etkiliyor, az veya çok herkes bundan etkileniyor. Biz şuanda bulunduğumuz coğrafya olarak yeni bir dünya düzeni kurmak için güçlerin savaştığı, bir coğrafyada bulunuyoruz. Bu fillerin dövüşünde bizler de hasar alıyoruz. Müthiş bir enerji var, kamuoyuna çok fazla açıklayıcı bilgi verilmiyor ve 2013 yılında İngiltere Başbakanı özel bir temsilci gönderdiği için bir takım şeyleri biliyorum, Doğu Akdeniz de 3.4 trilyon metre küplük bir doğal gaz rezervi var, bu doğal gaz rezervinin Avrupa'ya taşınması söz konusu yani orada yerinde durduğu sürece kimseye bir faydası yok. Bu doğal gaz tespit edilmiştir, tespit edilmeyen rezervler de var. Bir de bizim Kıbrıs'da olan kıtalar arası bölge sorunu var Akdeniz'in sadece kıyı tarafında itilafsız bölgesinde tespit edilmiş rezervler. Ve bu gazın fiyatı Rus gazının fiyatının yarısı kadar ve bunu dünyaya sürmek istiyorlar. Böyle bir gazın dünyaya sürülmesi Rus ekonomisi açısından son derece riskli bir durum, enerji fiyatlarının bu kadar düştüğü bir ortamda Rusya için hayati bir sorun. Doğal gaz sadece evlerimizi ısıtmak veya elektrik üretmek için kullanılmıyor, artık çok daha stratejik bir hale geldi. Petrolden üretmiş olduğumuz her türlü hidro karbonu doğal gazdan üretebiliyoruz, lastik üretebiliyoruz artık, akaryakıt üretebiliyoruz ve bu petrol gibi kirli olmadığı için hem ürünlerin saflığı açısından, hem de çevresel etkisi açısından çok değerli stratejik bir ürün haline geldi. Mesela Irak'ta el değmemiş petrol ve doğal gaz rezervleri var, yani Türkiye'nin 70-80 yıl ihtiyacını karşılayacak doğal gaz rezervi var. O da şuan bizim almış olduğumuz fiyatların yarısından daha düşük bir maliyette. Türkiye'ye gelebilecek kaynaklar bunlar. Irak'ta şuanda 1,5-2 milyon varil kadar petrol üretiliyor, bunun 8 milyon varile çıkması düşünülüyor ve bunların da Akdeniz'e akıtılması planlanıyor. Basra Körfezi stratejik alandan sıkıntılı bir yer deniz suyun oradan tüketilecek olan Avrupa'ya ulaşım son derece zor çünkü Süveyş Kanalı'ndan petrol gemileri geçemiyorlar. Ümit Burnu'nu dolaşmaları lazım. Bunun normal tesise inmesi dünya ekonomisinde ve siyasetinde önemli değişikliklere sebep olabilecek şeyler. Bu anlamda Rusya için hayati önemi var. Rusya çıkardığı petrol ve doğal gazı Avrupa'ya satıyor, Avrupa'nın bu bağımlılıktan kurtulması oradaki dengeleri değiştirecektir. Diğer taraftan TTIP ve TPP anlaşmaları, TPP'de anlaşmalar sağlandı TTIP'de çalışılıyor bu iki anlaşma yapıldığı zaman dünya gayri safi milli hasılasının %70'ini oluşturan, bir avuç ülke kendi aralarında maliyetlerini %20-%25'ler arasında düşürmüş olacaklar bu dünya hakimiyetinden, bu ülkelerin daha fazla pay alabilmeleri, bu anlaşmaların dışında kalan ülkelerin ise daha fazla mağdur olmaları çünkü onlar o pazarlara giriş maliyetleri diğerlerine göre %20-%25 daha pahalı olacak demektir. Bu anlaşmaları yapan ülkeler için ilk bakışta doğru olarak görünüyorsa da, G20 toplantısında da bu özellikle Sayın Cumhurbaşkanı tarafından gündeme getirildi, siz dünyanın kaynaklarını seçilmiş 15-20 tane ülkenin toplanması ve onların zenginleşmesi, diğerlerinin açlık ve sefalet içinde biraz önce aşağıda Enerji Bakanı söyledi, Afrika'da bir milyar insan elektrik ile daha tanışmamış mesela bu insanlar ne yapacaklar? Yani siz bir tarafta nasıl ülke içerisinde gelir dağılımından dolayı bir takım sosyal sıkıntılar oluyorsa, dünyadaki gelir dağılımının da aynı şekilde sosyal sonuçları var. Orada karnını doyuramayan, çocuğuna iyi bir eğitim sağlayamayan, sağlık hizmeti alamayan insanlar zengin ülkelere göç etmeye çalışıyorlar. Önümüzdeki dönemde dünyayı belki de en çok meşgul edecek dolayısıyla da bulunduğumuz yer de bizim coğrafi olarak bir geçiş ülkesi olduğumuz için, bizi en çok yoracak işlerden birisi olduğu görünüyor.

Sanayi odası olarak krizden etkilenen sanayici/üretici firmalara bir ekonomik desteğiniz var mı? Yoksa da bu yönde bir çalışmanız var mı?

Bizim oda olarak sanayicilerimize bir destekte bulunabilmemiz mümkün değil yani böyle bir kaynağımız yok. Ancak onların gerek sorunlarının çözülmesi gerek sorunlarının azaltılması ile ilgili faaliyetler yapıyoruz, teker teker firmalarla ilgili yaşadıkları sıkıntılarda yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bu arada alınan tedbirler de var, kredi garantileri biraz daha güçlendiriliyor. Krediye erişim şuanda son derece önemli, Türkiye'deki ciddi bir değişmeye ihtiyacımız var. Türkiye'deki kredi sistemi genellikle hipoteğe dayalı çalışan bir mekanizma, bu hipoteğe dayalı çalışan sistem aslında firmaların yaratıcılıklarını da öldürüyor, çünkü bir mal varlığınız var ise onu bankaya veriyorsunuz onun karşılığında size bir para veriyorlar bu parayı klasik yollarla değerlendiriyorsunuz başka bir şey yapma ihtiyacı duymuyorsunuz. Halbuki dünyada bu iş böyle değil, projeye kredi veriliyor. O zaman bankadan kredi alabilmek için yapacağımız işin planını yapmamız lazım, fizibilitesini yapmamız lazım ben bunu üreteceğim, bu kadar zamanda yapacağım, şuna satacağım, şu kadar satacağım, buradan gelirim bu olacak diye bankanın önüne bir plan koymanız gerekir. O planı hazırlamanız demek zaten sizin işinizi nasıl yapacağınızı planlamış olmanız demek. Bizim sanayimiz daha çok genç yani Türkiye'nin sanayileşmesi Cumhuriyet ile başlıyor diyoruz ancak asıl 1980'lerden sonra başlıyor. Hala bir çok işletmemiz birinci kuşak seviyesindeler, bunların bir kısmı o günün şartlarında çok becerikli insanlar bir şeyler yaptıkları için, yapmak da o dönemde önemli olduğu için firmalar büyüdüler ancak bu anlamda kurumsallaşmış iş planlarını yapan, bütçesini yapan o bütçeye göre faaliyetlerini planlayan firmalarımızın sayısı maalesef hala az. Bunu bankacılık sistemimizde hipotek karşılığı kredi vermek yerine, proje karşılığı kredi vermeye, projeyi öne çıkartırsak bu dönüşüm ve değişimin daha hızlı olacağına inanıyorum aksi takdirde eski adetler ve eski yöntemlerle devam edecek bu işler.

Malum Irak, Suriye ve Rusya konusunda ticaret durdu ve pazarda bir daralma var bu konuda banka kredisi ile ayakta duran firmalar için ne tür önlemler hazırladınız?

Firmalarımıza, biz, DEİK, Ekonomi Bakanlığı herkes bir şeyler yapmaya çalışıyor. Ancak özellikle 2015 yılında yaşamış olduğumuz sıkıntıların başında, Ortadoğu pazarlarına ulaşım yollarımızda Suriye ile sorunumu var, Irak ile ilgili güvenlik sorunları var ama aşağıdaki ülkelerle bir sorunumuz yok, ancak mallarımızı oraya ulaştıramıyoruz. Diğer taraftan İran üzerinden göndermek istedik, İran'da kendisine rakip olacak malları topraklarından geçirmediği için oralara ulaşmasını engelliyor. Halbuki Dünya Ticaret Örgütü'ne göre bu yasak. Diğer taraftan Bulgaristan tam ihracat en hızlı olduğu zamanda, bizim tırlarımız günlerce kuyruklarda bekledi 20-30 kilometre tır kuyrukları oldu. Arkasından revizyon yapıyorum dedi, yeni binalar yapıyorum dedi onun için Avrupa pazarlarına erişimi sınırladılar. Dünya ticaretinin büyüyememesi, buna karşılık Türkiye'nin her geçen gün potansiyelinin artması başlarının da işine gelmiyor, onlar da kendi pazarlarını, kendi sanayicilerini, üreticilerini korumak için Dünya Ticaret Örgütü'nün kurallarını dahi bir kenara atıp bir takım bahanelerle bunları uyguluyorlar. 2016 yılı Türkiye'nin içinden ziyade çünkü biz artık bir seçim yaptık ve konforlu bir hükümet kuruldu. Türkiye'nin ticareti ve gelişmesi dünya konjonktürüne de bağlı. 2009 yılından beri yaşamış olduğumuz krizin bir ve ikinci evrelerini geçirdik şimdi üçüncü evresindeyiz, başka evreler olacak mı, gelecek mi yani ilk defa yaklaşık 6 yıldır ilk defa bir faiz artışına karar verildi, daha önce parasal genişlemeyi kesmişti şimdi çeyrek puanla bir faiz artışı yaptı. Önümüzdeki dönemde her çeyrekte 0,25 puanlık bir artış bekleniyor, bütün bunlar dünya ticaretinin bu kadar zor büyüdüğü bir ortamda ne gibi etkiler yapacak, böyle bir olayı dünya yaşamadı yani hepimiz acemisiyiz.

Dünyanın o büyük ekonomistleri de hepsi şüphe ile acaba ne olur diye korkarak adım atıyorlar. Dünya ticaretinin büyümesi lazım aslında bu anlamda, dünyada şu anda her alanda yani tarımsal üretimden sanayi üretimine kadar ciddi bir arz fazlası var ve bunlarında doğurmuş olduğu bir takım sıkıntılar var biraz önce konuştuk gelişmekte olan ülkelerin, az gelişmiş ülkelerin durumları, diğer taraftan vücutta bir kan fazlalığı var bunu harcayabilmesi lazım ama bunu harcayacak pazar yok. Dünyada moralleri düzeltecek bir takım işlerin yapılması lazım ama diğer taraftan da bakıyoruz yeni kurulmakta olan dünya düzeni içerisinde, dünyada da sinirlerin her geçen gün gerildiğini görüyoruz. Rusya Kırım'ı işgal etti Ukrayna ile kötü ilişkisi devam ediyor, diğer taraftan Suriye'ye girdiler, Çin keza öyle Japonya ile Çin arasında mücadeleler devam ediyor. Bu dünya ticaretindeki sıkışma önümüzdeki dönemde dünya siyasetini İnşallah sıkıştırmaz, çünkü Birinci Dünya Savaşı'nda tıpkı böyle konjonktürlerde çıkmıştı. Bunlardan dünyanın çıkarmış olduğu dersler var ama bunlar nereye kadar, tekrar böyle bir duruma gelinmemesi için neler yapılması gerekiyor bunu herkesin dikkate alması lazım. Kötü bir gidişat var, özellikle savaş teknolojilerinde akıllı bombalar, insansız hava araçları, insansız araçlar gibi bir sürü teknolojik gelişmeler oldu. Bu teknolojik gelişmelerle birlikte asimetrik savaş diye bir konsept çıktı, yani Suriye'deki Irak'taki İŞİD, baktığımız zaman kim İŞİD'tir kim sadece vatandaştır bunları ayırt edemiyorsunuz. Beslendikleri yerler ise şehirlerden adam devşiriyorlar, bahane sallıyorlar bu sefer de oralar bombalanıyor ve bunun çok kanlı bir örneğini Suriye'de yaşıyoruz. Önümüzdeki dönemlerde eğer bu çılgınlıklar böyle devam ederse, dünyada insanların çok canının yandığı, özellikle masum sivillerin bu işten mağdur olduğu bir yola doğru gidiyoruz. Artık eskideki gibi ülkelerin birbirlerine meydan okuyup savaş yapması değil, yeraltı örgütlerle ülkelerin çökertilmesine giden bir konsept diye düşünüyorum. Türkiye iyi bir yerde biz diğerlerinden ayrışmış durumdayız, kıta ülkesi diyebileceğimiz Brezilya, yer altı zenginlikleri var, Güney Afrika ve bunların hepsi projektör olarak daha kötüye gittiler. Biz zor bir coğrafyada olmamıza rağmen onlardan pozitif yönde ayrışmış durumdayız. Ancak dünya projektörü dünyayı nasıl değiştirecek, içeriden ziyade dışarıdaki gelişmeler beni endişelendiriyor.

2016 yılı projeleriniz nelerdir?

Her fırsatta söylüyorum, insanımızı çok iyi yetiştirmemiz lazım diye. En büyük zenginliğimiz bu. onun için eğitimde mesleki eğitimle ilgili faaliyetlerimiz var, Milli Eğitim Bakanlığı ile yaptığımız yeni bir protokol var. Yeni bir mesleki eğitim modeli geliştirmeye çalışıyoruz bunlar devam edecek. Üniversite meslek yüksek okulu var bununla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Üniversite sanayi iş birliği konusunda daha başka neler yapabiliriz onlara bakıyoruz. Ülkemizde bürokratik olarak bakıldığı zaman her şey otomatik çözülmüş görünüyor; ancak hiçbir şeyin çözülmediğini biz yaşayarak görüyoruz. Yatırım yerine çözüm bulabilmek için organize sanayilerimizi büyütmek onları güçlendirmekle ilgi yani şuan temel olarak bizim yapmaya çalıştığımız, işletmelerimize insan kaynağı yetiştirmek ve mevcut insan kaynaklarının kapasitesini yükseltmek, onların iş yapabilecekleri platformları oluşturmak. Bu yatırım yeri olabilir, ticaret yapabilecekleri yerler olabilir burada AVM'leri kastetmiyorum. Yani bir lojistik merkez yaptık orasını bir işletmeciye verdik, o orada lojistik faaliyetler kurarak sanayiciye daha ucuz taşıma imkanı sağlasın hem kendi para kazansın, hem de başkalarına para kazandırsın gibi işler yapmayı temel olarak düşünüyoruz. Alt yapımızı ve insan kaynağımızı geliştirmeye çalışıyoruz. Bu arada URGE projelerimiz var yani ihracatın geliştirilmesi ile ilgili kurmuş olduğumuz clusterlerin sayısını arttırmaya çalışıyoruz. En önemli yapmış olduğumuz işlerden bir tanesi ve fizibilitesi başlandı. Türk Sanayisinin nükleer teknolojiye hazırlanması, ülkemizde iki tane nükleer santral yapılacak ve bu santrallerde kullanılacak malzemelerin ve bu santrallerin idamesi için yerli sanayimizin oralara mal ve hizmet üretebilecekleri şekilde oluşturulması ve gerekli eğitimlerin verilmesi ile ilgili bir çalışma yapıyoruz. Birde bu konuda tüm Türkiye'yi kapsayacak bir küme oluşturmakla ilgili bir çalışma var bunun içinde bir ileri teknolojiler eğitim merkezi altında, hem firmaların ve firmalarda çalışacak insanların, mesela şimdi sadece Akkuyu'da devam eden inşaat işlerinde sadece 12 bin kişi çalışacak ve uluslar arası regülasyonlara göre bu kişilerin en azından nükleerden korunma ile ilgili bilinç sahibi olması lazım, çünkü yapmış oldukları iş bir nükleer santral yani radyasyondan korunmanın ne demek olduğunu bilmeleri lazım ki yaptıkları işleri de doğru yapabilsinler. Bunlarla ilgili çeşitli ülkelerle çalışmalarımız var, ağırlıklı olarak bu işte lider Fransa gözüküyor. Fransa'daki eğitim kuruluşlarını gezdik onlarla ilişkilerimiz var bir bütün proje hazırlatıp bunu bakanlığa vereceğiz. Bu kapsamda Türkiye'deki eğitimlerin verilebileceği, insanların bu şekilde yetiştirilebileceği bir merkez oluşturmaya çalışıyoruz. Teknopark ile ilgili çalışmalarımız var, bir teknopark arazimiz var ama orası için şuan erken belki 5-6 yıl sonra olabilir. Ancak organize sanayi bölgesi içinde bir teknopark kuruyoruz, inşaat çalışmaları başladı. Sanayimizin geri dönüşümü için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.

Röportaj: Özlem TANSAL

Turkcell Superonline
Turkcell Superonline Atatürk Orman Çiftliği