TBMM'DE AKDENİZ PARLAMENTER ASAMBLESİ TOPLANTISI...

20 Haziran 2019



TBMM Başkanı Mustafa Şentop, TBMM'de iki gün sürecek Akdeniz Parlamenter Asamblesi'nin (Akdeniz-PA) "Nüfus Hareketleri ile Güvenlik Arasındaki İlişki" başlıklı toplantının açılışında konuştu. TBMM Başkanı Şentop, insanların, devletlerin eşitliğine, hukukun üstünlüğüne dayanan, çifte standardı içermeyen anlayışla, dünyada barışın hakim olması için kararlılıkla mücadele etmeleri gerektiğini belirterek, "Öldürmeyeceğiz, sömürmeyeceğiz. Bütün insanlık için dünya güvenilir olursa, asgari refah şartları sağlanırsa nüfus hareketleri de doğal dengesi içerisinde gelişecektir." dedi.

Parlamenter diplomasinin öneminin anlaşıldığını belirten Şentop, parlamenter diplomasinin, birçok bakımdan ilişkilerde kolaylık üzerine oturan bir zeminde, uzun zamanlı ve derinlikli müzakerelere imkan sağlayan zeminde, soft diplomatik alanda faaliyet gösterdiğini anlattı.

Şentop, birçok parlamenter asamblenin, bölgesel, fonksiyonel anlamda kurulduğuna işaret ederek, Meclis Başkanı seçildikten sonra daha iyi farkına vardığını, Meclislerin tahmininden daha fazla parlamenter diplomasi alanında çalışmalarının bulunduğunu vurguladı.

Akdeniz-PA'nın bunlar arasında ayrı bir yeri olduğunu belirten Şentop, Akdeniz havzasının, insanlık tarihinin başlangıç ve gelişme noktası olduğunu söyledi.

Bunun tarih, kültür, medeniyet bakımından böyle olduğunu ifade eden Şentop, Akdeniz havzasında, bütün dinlerin, üç semavi dinin ortaya çıktığını, bu dinlerin kültür ve medeniyetlerin binlerce yıl boyunca işlendiğini, yaygınlaştığını anlattı.

Şentop, bu havzanın, tarihin kalbi ve tarihin oluştuğu bir bölge olduğunu vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu bölge aynı zamanda dünya üzerinde çeşitli anlamda, ekonomik, kültürel, siyasi anlamda krizlerin de merkezi, kalbi. Dünyadaki birçok sorunun ya tamamen bu bölgede ortaya çıktığı, geliştiği veya bu bölgede ateşlendiği, köklerinin bu bölgeden ortaya çıktığı söylenebilir. Akdeniz havzasının barış içinde, insanların asgari refah düzeyinde yaşadığı bir güvenlik alanı olabilmesi için çok daha fazla hassasiyet, titizlik göstermemiz gerekiyor. Bu bölgedeki krizler, sorunlar dünyanın başka bölgelerindeki krizleri, sorunları tetikleyici rol üstleniyor. Başlangıç noktası sadece tarihin, medeniyetin, kültürün değil krizlerin, sorunların, çatışmaların da başlangıç noktası bu bölge. Bu anlamda Akdeniz-PA'nın sorumluluğu, diğer asamblelerden çok daha fazla. Dünyada barış için, çatışmaların önlenmesi, asgari ekonomik refahın sağlanması için çok daha fazla gayret göstermesi gereken bir asamble. Türkiye, kuruluşundan itibaren bütün faaliyetlerine katıldığı gibi, asambleyi önemseyen, birçok konuda ümit bağlayan bir ülke olarak destek vermeyi artırarak devam ettiriyor."

Şentop, asamblenin, "Nüfus hareketleri ve güvenlik arasındaki ilişki" başlığında toplandığına işaret etti.

Farabi'nin, bilmenin ne olduğunu, "Bir şeyi bilmek onun sebeplerini bilmektir." diye tarif ettiğini anımsatan Şentop, sebepler üzerinde doğru şekilde durmadıkları sürece sorunları kavramakta sıkıntı yaşayabileceklerini belirtti.

Şentop, başlığın ilk okunduğunda, nüfus hareketlerinin güvenlik üzerinde etkisini ifade ettiğini söyledi. Şentop, bu ilişkinin, iki taraflı, karşılıklı ilişki olduğunu kaydederek, nüfus hareketlerinin güvenlik; güvenliğin de nüfus hareketleri üzerinde etkisi bulunduğunu anlattı.

Nüfus hareketlerinin, tahmin edilenden fazla bir nüfus artışının ortaya çıkmasının bir güvenlik, asayişle ilgili bir potansiyel sorun oluşturduğuna işaret eden Şentop, "Nüfus hareketleri, göç, iltica, adına ne dersek diyelim içinde bazı terörle ilişkili unsurları da içinde barındıran bir hareket. Can güvenliği, sadece kişisel olarak veya toplumsal olarak asayiş bağlamında değil de daha genel olarak toplum sağlığını da dikkate alarak, bununla beraber kişilerin hayat standartlarını asgari düzeyde sürdürmelerini sağlayan, sosyal güvenliği de içine alacak şekilde yorumladığımızda nüfus hareketlerinin birçok komplikasyonu ortaya çıkıyor." dedi.

Şentop, daha çok bu bağlam üzerinde göç, iltica, nüfus hareketi sorununun tartışıldığını, bunun yanlış olmadığını ancak yetersiz olduğunu, daha geniş perspektiften bakılması gerektiğini belirtti.

TBMM Bakanı Şentop, Avrupa, kuzey Amerika dışında, belli coğrafyalar dışında dünyanın birçok yerinde çatışma ortamının yoğun şekilde devam ettiğine dikkati çekerek, diğer taraftan ekonomik refahla ilgili sıkıntıların yaşandığı geniş bir coğrafya, nüfus kitlesi olduğunu kaydetti. Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bazı insanlar zayıflamak için önemli harcamalar yaparken, onların yaptığı bu harcamalarla dünyanın başka coğrafyalarında insanların açlıktan ölmekten kurtarılması söz konusu. Ekonomik anlamda böyle garip bir dengesizliğin ortaya çıktığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu güvenlik sorunu, insanların kendi doğdukları, büyüdükleri, yaşadıkları coğrafyada gerek can güvenliği, gerek asgari ekonomik standartların bulunmaması nedeniyle ortaya çıkan güvenlik sorunu nüfus hareketlerine yol açıyor, göçleri tetikliyor, insanları göçe zorluyor. Bu nüfus hareketlerinin gelecekte belki 25-50 yıl sonra yaşanacak olanlardan çok daha küçük ölçekte olduğunu düşünüyorum. Dünyadaki demografik denge, 50-60 yıl içinde çok büyük ölçüde değişti önümüzdeki belki 50 yıl içinde çok daha büyük ölçüde değişecek."

Şentop, nüfus hareketlerinin gelecek 25, 30, 50 yıl sonra çok daha ciddi sorunlar ortaya çıkaran bir tablo oluşturacağını, gelecekteki 50 yılın en önemli meselesi olacağını belirtti.

Bunların çözümleri üzerinde de birçok şey söylenebileceğini dile getiren Şentop, sözlerini şöyle tamamladı:

"Dünyanın, fert fert hepimiz için yaşanabilir bir dünya olmasını istiyorsak bunu sadece kendimiz, kendi toplumumuz, halkımız için değil bütün insanlar için istemeliyiz. Dünya, bütün insanlar için yaşanabilir bir dünya olmazsa hiçbirimiz için yaşanabilir bir dünya olmaz. Bunu belki hemen fark edemeyiz ama er veya geç mutlaka bu karşımıza çıkabilecek bir olgudur. Dünya bütün insanlar için güvenli hale gelmedikçe, tek tek hepimiz, bütün halklar için de güvenli olamaz. Nüfus hareketlerinin temelinde bu var. İnsanları, kendi doğdukları, yaşadıkları topraklarında tutamazsak bu nüfus hareketleri artarak devam edecek. Bunun için öncelikle çatışmayı önlemek, bütün dünyayı insanlar için yaşanabilir, güvenli hale getirmek gerekir. Barışın bütün dünyada hakim olması lazım. Bunu samimiyetle istemeliyiz. İnsanların, devletlerin eşitliğine, hukukun üstünlüğüne dayanan, çifte standardı içermeyen anlayışla, dünyada barışın hakim olması için hepimiz kararlılıkla mücadele etmeliyiz.

İnsani yaşam şartlarının, dünyanın her yerinde, her insan için sağlanması lazım. Dünyada doğal denge var, bütün insanları asgari, ekonomik şartlarda yaşatabilecek bir denge, az veya çok. Bu doğal dengeyi, - barışı bozduğumuz gibi - biz bozuyoruz. Obezite yaşayan, sağlık sorunları yaşayanlar gibi obez ekonomilerle, obez refahla yaşayan insanlar var. Bunların bu yaşam stantları başka insanları açlığa maruz kalmasıyla sağlanmış, başka ülkelerin ekonomik imkanlarının sömürülmesiyle sağlanmış bir ekonomik obezite. Öldürmeyeceğiz, sömürmeyeceğiz. Bütün insanlık için dünya güvenilir olursa, asgari refah şartları sağlanırsa nüfus hareketleri de doğal dengesi içerisinde gelişecektir."

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Akdeniz'de petrol ve doğal gaz arama çalışmalarına ilişkin, "İstediğimiz tek bir şey var; Rum tarafı, Yunanistan, AB, herkesin kabul ettiği Kıbrıs Türklerinin haklarının da garanti altına alınması. Çok mu fazla şey isteniyor? Bu kadar basit. Paylaşmayı öğreneceğiz. Hukuka riayet ederek paylaşmayı öğrendiğimiz zaman siyasi çözüm de gelir, zenginliklerin paylaşılması konusunda da hiçbir sorun yaşanmaz." dedi.

Çavuşoğlu ise gerçekleştirdiği konuşmasında, AKDENİZ-PA üyelerini, gazi Mecliste ve Türkiye'de ağırlamaktan büyük memnuniyet duyduğunu dile getirdi.

Parlamenterlere, karşı karşıya kalınan sınavlar için bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğunu belirten Çavuşoğlu, AKDENİZ-PA'nın bu toplantısını göç ve güvenlik konularında gerçekleştirmesinin de önemine işaret etti.

Akdeniz coğrafyasının bir istikrar, barış ve huzur bölgesi olması için yapılması gerekenlerin iyi tespit edilmesi gerektiğini vurgulayan Çavuşoğlu, bugün bir dünya savaşı olmamasına rağmen İkinci Dünya Savaşı'ndan daha fazla insanın ekonomik sıkıntılar, çevre sorunları ve güvenlik sorunları nedeniyle evlerini bırakmak zorunda kaldığını söyledi.

Bu konuya çözüm bulunması gerektiğini ifade eden Çavuşoğlu, Akdeniz etrafındaki ülkelerin hem kaynak hem transit hem de destinasyon ülke olduğuna dikkati çekti.

Çavuşoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bugün Avrupa'da bu konuya sadece güvenlik perspektifinden bakan ülkelerin ve halkların olduğunu görüyoruz, siyasi partilerin olduğunu görüyoruz ama bu konuya insani olarak bakmamız gerekiyor. Esasen ikisinin sentezini yaptığımız zaman sağlıklı çözümler bulacağımızı düşünüyoruz. Bugün göçmenlere, elimizden ekmeğimizi, işimizi elimizden alan insanlar olarak bakabiliriz ama bu sorunu çözmez. Bu insanları eğer geri gönderemiyorsak, nasıl entegre edeceğimiz ve yeni nesillerin kaybolmaması için eğitim dahil hangi imkanları vermemiz gerektiğine kafa yormamız lazım. Bugün bunun maliyetinden çekinirsek yarın önümüze çok daha büyük külfetlerin geleceğini unutmamalıyız."

Mevlüt Çavuşoğlu, kaynak, transit ve hedef ülkeler arasında çok yakın bir iş birliği olması gerektiğini söyledi.

Güvenlik konusunda da aynı iş birliğinin önemine değinen Çavuşoğlu, "Başlangıçta Türkiye, özellikle transit ülke olarak iş birliğinin eksik olmasının ıstırabını çok çektik. Maalesef bunun bedelini, bazı Avrupa ülkeleri ve de bizler çok ağır ödedik, çok ciddi terör saldırılarına maruz kaldık." değerlendirmelerinde bulundu.

İş birliğinin şimdi daha iyi bir seviyede bulunduğunu anlatan Çavuşoğlu, bunun çok daha iyi seviyeye gelmesi gerektiğini ifade etti.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Akdeniz'in istikrarını olumsuz etkileyen 3 konu bulunduğunu belirterek, bunlardan birinin Suriye'deki durum olduğunu söyledi.

Suriye'deki durumun, Akdeniz bölgesini çok ciddi sınavla karşı karşıya bıraktığını, Birleşmiş Milletler çatısı altında çözüm arandığını vurgulayan Çavuşoğlu, yakın zamanda yeni Suriye anayasasının hazırlanması için komisyon kurulmasını beklediklerini dile getirdi.

Suriye konusunda insani yanını ihmal etmediklerinin altını çizen Çavuşoğlu, "Bugüne kadar hem DAEŞ hem de YPG/PKK'dan temizlediğimiz 4 bin kilometre karelik bir alana 330 binden fazla Suriyeli gönüllü olarak döndü." diye konuştu.

Çavuşoğlu, bu insanların eğitim sağlık, su ve elektrik gibi temel ihtilaçlarının karşılanması için Avrupa Birliği ve birçok başka ülke ile görüştüklerini bildirdi.

Akdeniz'de Libya'daki çatışmaların Suriye'ye benzer sorunların yaşanmasına neden olduğunu anlatan Çavuşoğlu, Libya'da gücün paylaşılmasını, bir tarafın önlemesi neticesinde çözüme ulaşılamadığını dile getirdi.

Çavuşoğlu, "(Bir taraf) Tüm gücü bazı ülkelerin de desteğiyle elde etmek istiyor ama olan Libya halkına oluyor. Biz BM'nin bu yöndeki çabalarını destekliyoruz." dedi.

Libya konusunda yeni ve kapsamlı bir konferans düzenlenmesini desteklediklerini ifade eden Mevlüt Çavuşoğlu, "Aksi takdirde hepimizi etkileyen yansımalar olacak. Göç, mülteci, terör konusu, ekonomik sıkıntılar ve buna benzer sorunlar, sadece Libya'yı, Afrika kıtasını değil Avrupa'yı da Akdeniz etrafını da çok ciddi bir şekilde sarsacaktır, etkileyecektir." şeklinde konuştu.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Akdeniz'i etkileyen bir diğer sorunun İsrail-Filistin meselesi olduğunu aktardı.

Bu sorunun çözümünün belli olduğunu, bu konuda BM kararının ortada olduğunu anımsatan Çavuşoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"O da iki devletli çözüm. İki devletli çözüm dışındaki hiçbir çözüm ya da dayatma Ortadoğu ve Akdeniz'e barış ve istikrar getirmez. 1967 sınırları çerçevesinde Doğu Kudüs'ün başkent olduğu bağımsız Filistin Devleti'nin, İsrail Devleti ile yan yana yaşamasını sağlamadığınız sürece burada bir barış olmaz. Özellikle iki devletli çözümü, evini terk etmek zorunda kalan, zor şartlar altında kalan Filistinlilerin haklarını parayla satın alma teşebbüslerinin de reddedileceğini, İslam İşbirliği Teşkilatı'nda vurguladığım gibi bugün buradan da vurgulamak isterim. Dolayısıyla bu çabalar beyhude çabalardır. Bu konuya katkı sağlamak isteyen, çaba sarf eden herkesin tarafsız, objektif ve dengeli olması gerekiyor."

Çavuşoğlu, Filistin sorunu sebebiyle bugün Yakın Doğu'da milyonca Filistinlinin 70 yıldır Ürdün, Libya, Mısır'da mülteci olarak yaşadıklarına dikkati çekerek, "Bu mültecilere yardım etmek için kurulan UNRWA'ya da son zamanlarda özelikle ABD'nin insani konularda bile desteğinin kesilmesi işte maddi yollardan Filistinlileri köşeye sıkıştırarak istedikleri planı kabul ettirme çabasıdır. Sadece UNRWA'nın desteklediği okullarda 500 bin Filistinli çocuk var." ifadesini kullandı.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, bugünkü toplantıya Güney Kıbrıs Rum Kesiminden milletvekilleriyle tanıştığını söyledi.

Kıbrıs'ta iki tarafın siyasi eşitliğine dayanmayan bir çözümün kalıcı olmayacağına işaret eden Çavuşoğlu, "İki tarafın siyasi eşitliğine dayanan ve Kıbrıs Türk halkının haklarını garanti altın alan bir çözüm için çaba sarf ediyoruz." dedi.

Daha önceki çabaların çözüm getirmediğini anlatan Çavuşoğlu, neyin müzakere edileceğini KKTC, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan, İngiltere ile gayri resmi olarak görüştüklerini bildirdi.

Çavuşoğlu, şöyle devam etti:

"Diğer taraftan Akdeniz etrafında doğal kaynakların paylaşılması konusu da bugün en önemli konulardan bir tanesi. Biz Kıbrıs etrafında ve Akdeniz'deki doğal kaynakları, birbirimizi ayrıştırıcı unsurlar olarak görmüyoruz. Tam tersi birlikte paylaşarak Doğu Akdeniz'in ve Kıbrıs'ın refahını ve istikrarını güçlendirmek istiyoruz. İstediğimiz tek bir şey var; Rum tarafı, Yunanistan, AB, herkesin kabul ettiği Kıbrıs Türklerinin haklarının da garanti altına alınması. Çok mu fazla şey isteniyor? Bu kadar basit. Paylaşmayı öğreneceğiz. Hukuka riayet ederek paylaşmayı öğrendiğimiz zaman siyasi çözüm de gelir, zenginliklerin paylaşılması konusunda da hiçbir sorun yaşanmaz. Bu konudaki çabalarımızı elbette sürdüreceğiz. Bizlerin yanında siz parlamenterlerin üstleneceği rolü de çok önemsiyoruz."

Terörle mücadelenin herkesin önceliği olduğunu vurgulayan Çavuşoğlu, bu konuda gerçekçi politikaların uygulanması gerektiğini söyledi.

Terör örgütleri arasında ayrım yapılarak terörle mücadele edilemeyeceğinin altını çizen Çavuşoğlu, şu değerlendirmede bulundu:

"İdeolojisine, hedefine, dinine, inancına, ırkına bakarak terör örgütleri arasında 'iyi terörist' ve 'kötü terörist' ayrımı yapmaya başladığımız zaman teröristlerin ekmeğine yağ süreriz. Bugün benim de 11 yıl görev yaptığım Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ve Avrupa Parlamentosunda gördüğüm bir yanlışı sizinle paylaşmak isterim. Aynı ideolojiyi paylaştığı terör örgütlerini destekliyor ve terör listesinden çıkarmaya çalışıyor. Herkesin farklı ideolojisi olabilir. Ama siz siyasi partisiniz, ideolojilerinizi halkın önünde savunuyor, halktan destek arıyorsunuz. Elinize silah, havan topu, ağır silahları alıp da başkalarını öldürerek bir hedefe ulaşmaya çalışmıyorsunuz. Farklı da aynı görüşte de olabilirsiniz. Elhamdülillah biz Müslümanız. Şimdi DAEŞ terör örgütü bizim dinimiz İslam'ı suiistimal etti diye o örgütü desteklememiz mümkün mü? Tam tersine DAEŞ ile göğüs göğüse askerlerini savaşa gönderen, savaş, o terör örgütlerini buralardan temizleyen bir ülkeyiz."

DAEŞ gibi terör örgütlerini kontrol ettikleri sahalarda temizlemenin yetmeyeceğini belirten Çavuşoğlu, onların güç bulduğu kaynaklarının kurutulması ve ideolojilerini birlikte yok edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Yeni Zelanda'da cuma namazında ibadet eden Müslümanları, İslam düşmanlığı ideolojisiyle öldüren teröristi suçlarken Hristiyanlığı veya başka bir dini suçlamanın yanlış olduğunu vurgulayan Çavuşoğlu, Sri Lanka'daki terör saldırısını da benzer şekilde kabul edilemeyeceğini dile getirdi. Çavuşoğlu, "Ama bugün görüyorum ki, oradaki Budistlerin liderleri, Müslümanların taşlanması talimatını veriyor. Aynı şekilde Myanmar'da da BM raporu diyor ki soykırım var. Bundan dolayı Budizm'i hedef alırsak bir yere varamayız. O yüzden DAEŞ'ten dolayı bizim barış dinimiz İslam'ı hedef almak yerine bu tür ideolojileri yok etme konusunda hep birlikte çalışırsak, işte bu tür terör örgütlerinin yeni yeni insanları bünyesine katmasını engelleriz." diye konuştu.

Birçok ülkenin Türkiye'den yardım istediğini anlatan Çavuşoğlu, DAEŞ terör örgütünün geride bıraktığı kadınları ve çocukları ülkelerine götürüp rehabilite etmek için transit ülke olarak Türkiye'den yardım istediğini bildirdi.

Akdeniz etrafındaki ülkelerin bölgenin barış ve istikrarı için çok çalışması gerektiğini belirten Mevlüt Çavuşoğlu, halkları temsil eden parlamenterlere de toplumsal duyarlılık oluşturma konusunda önemli görevler düştüğünü kaydetti.

Akdeniz Parlamenter Asamblesi (AKDENİZ-PA) Başkanı Alia Hatoug Bouran'da toplantıda yaptığı konuşmada, terörizmin sınırları, dini ve kimliği olmadığını belirterek, "Bu yüzden AKDENİZ-PA'nın tüm üyeleri olarak beraber çalışmayız. Terörizm eşittir İslam diye bir şey söylenmesi mümkün değil. Dinimiz son derece güzel, harika bir din. Bütün dünya da bunun farkında." dedi.

Bouran, Ankara'da bulunmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi. Parlamenter diplomasinin en önemli konulardan birini konuşacaklarını belirten Bouran, toplantının başlığının önemine işaret etti. "Nüfus Hareketleri ile Güvenlik İlişkisi" başlıklı toplantının, yoğun göç alan Türkiye'nin yaptığı büyük ve başarılı çalışmaları görmelerine de fırsat vereceğine dikkati çeken Bouran, bu çalışmaların, umutsuzluk ve yoksulluk içindeki insanlara yardım eli uzatmak olduğunu vurguladı.

Bu konunun, ulusal, bölgesel değil küresel olduğunun altını çizen Bouran, mültecilerin sorunları olduğunu, Avrupa'nın da mültecilerle ilgili kendi sorunlarının bulunduğunu söyledi.

Türkiye'nin cömert bir şekilde 3,6 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yaptığına işaret eden Bouran, başka ülkelerde de çok sayıda mültecinin bulunduğunu belirtti. Bouran, mültecilerin Türkiye, Ürdün gibi ülkelerde, her şehirde, kasabalarda, köylerde olduğunu dile getirerek mülteci sorunuyla başa çıkmaları için bütüncül yaklaşım gerektiğini ifade etti.

Mültecilerin ülkelerine dönmesinin siyasilerin söylemleriyle değil, mültecilerin kendi kararıyla mümkün olduğunu vurgulayan Bouran, "Kendi kendine karar verirler. O noktaya ulaşmak için 'Güvende olacak mıyım, çocuklarım okul bulacak mı, çocuklarım insanoğluna yakışır yaşama kavuşacak mı?' sorusuna yanıt vermek gerekir. Bu cevaplar tatminkarsa o mülteci gönüllülük esasına göre dönecektir. Gönüllülük, istek esasına göre ele alınacak, ev sahipliği yapan tüm ülkeler bu şekilde davranacaktır." diye konuştu.

Bouran, İsrail-Filistin sorununa değinerek, bu çatışma çözülmeden, uyum, barış içinde yaşayamayacaklarını söyledi. Filistin devletinin Ortadoğu'nun parçası olması gerektiğinin altını çizerek insanlık onuruna yakışır yaşama hakkının benimsenmesi gerektiğini, bu şekilde doğru istikamette, hep beraber hareket edebileceklerini dile getirdi.

Terörizmin sınırları, dini, hiçbir şekilde kimliği olmadığına işaret eden Bouran, AKDENİZ-PA üyeleri olarak bu yüzden hep beraber çalışmaları gerektiğini vurguladı. Bouran, radikal düşünceyle ancak bu şekilde mücadele edebileceklerinin altını çizerek, "Terörizm eşittir İslam diye bir şey söylenmesi mümkün değil. Dinimizle alakası yok. Dinimiz son derece güzel, harika bir din. Siyaset aracı olmaktan uzak olmalı. Bütün dünya da bunun farkında." değerlendirmesinde bulundu.

Kaynak: TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

Turkcell Superonline
Turkcell Superonline Atatürk Orman Çiftliği