Zenginleştirilmiş Kütüphane

05 Şubat 2015

Ülkemizde son yıllarda uygulanmaya başlayan modern, teknolojik ve çocukların albenisine uygun renkli Z-Kütüphaneyi Eğitim Araçları ve Yayımlar Grup Başkanı Ercan ŞEN’den dinledik…



Çalıştay’dan başlayalım. Eğitim ve ders araçlarında yeni standartlar getireceğiz dediniz.

En basit bir okulu göz önüne getirdiğimizde sınıf içerisinde masa, sandalye, tahta, Atatürk portresi, İstiklal Marşı panosu bulunur. Bir de matematik, fizik, kimya, sosyal, fen grubu gibi laboratuvar malzemeleri bölümümüz vardır. Tüm bunların hepsi eğitim araçları dediğimiz şeylerdir. Yıllardır devlet olarak bunları Ders Aletleri Yapım Merkezimizde hem biz ürettik hem de özel sektör üretti. Biz burada okullarımıza ya malzeme olarak sağlıyoruz ya da ödeneğini gönderiyoruz. İlgili Milli Eğitim Müdürlüğü ve ilgili okul özel sektörden bunları ücreti karşılığında temin ediyor. Ancak burada şu sorun var. Yıllardır hemen hemen aynı şeyler üretilmiş hem devlet hem de özel sektörde fakat yeni gelişmeler var. Çevrecilik açısından, sağlık açısından, üretilen ham maddenin kullanılması açısından. Çocukların son 10-15 yılda boyları 2-3 cm daha uzadı, obezite diye başımızda başka bir problem var. Mesela bir çocuğun sırada otururken yerden kaç cm yükseklikte oturması gerektiği standarttır. TSE’den de uzman arkadaşlarımız ile beraber bütün bu standartları yeniden belirledik. İşte kimya laboratuvarı setinde kaç adet ürün olması gerektiği, hangi ürünlerin işe yaramadığı ve hangi yeni ürünlerin konması gerektiği, yeni konacak ürünlerin malzemesinin kalite standartlarının ne olması gerekiyor tüm bunları masaya yatırdık. Elli akademisyen, elli öğretmenimiz ve elli tane de devletin çeşitli kademelerinden çoğunluğu Milli Eğitimden olmak üzere bürokrat arkadaşlarımızla on dört ayrı ihtisas komisyonunda 4 günlük bir çalıştayda bunları masaya yatırdık ve çok verimli oldu. Katılan herkes çok hevesliydi. Bu çalışmanın sonunda çıkan veri setlerimiz, burada tekrardan özel komisyonlar kurularak ilgili bakanlıklardan (Sağlık Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, TSE) yine yeni görüşler alınarak bu standartlar son hale getirilecek. Son hale getirildikten sonra biz Ankara/Hasanoğlan’da büyük bir fabrika olan Ders Aletleri Yapım Merkezimizde bunları geliştirerek üreteceğiz. Bunları devlet olarak hem biz üreteceğiz hem de özel sektöre üretmesi gereken modelleri vermiş olacağız. Özel sektörde bunları rahatlıkla üretip isteyen okullarımıza verebilecekler. Yani çok basitçe biz günümüz ihtiyaçlarına yönelik olarak bu standartları yenilemiş olduk.

Peki, eğitimde getirilen yeni standartların pozitif verimliliğini kaç senede alabiliriz?

Bunu ancak uzun vadeli bir ölçümlemeyle ortaya koyabiliriz. Bu yıl bunları yaptık, seneye ne kadar artar gibi bir ölçüm yanlış olacaktır. Ama on yıllık bir dilimde ilk yıl ile son yıl karşılaştırıldığında aradaki fark çok daha net görülecektir. Uzun vadeli yatay bir çalışma yapmak lazım. ABD’ de ve Avrupa’da bu araştırmalar yapılıyor. Biz de bunları yapacağız.

ABD’de matematik nasıl öğretilebilir diye beş yıllık bir çalışma yapılıyor. Bizde şöyle bir sıkıntı var tam araştırma yapılmadan çocuklar alınıyor okula ve sonra da tekrardan olmadı diyerek vazgeçiliyor. Bu sistemlerin değiştirilmesinde sizlere soruluyor mu?

Tabi ki. Daha geçenlerde Milli Eğitim Şurası yapıldı. Şuranın mantığı nedir? Devlet olarak, idareciler olarak biz diyoruz ki; toplumun ilgili kesimleri, akademisyenler, STK’lar, özel eğitimciler vs. bir araya geliyoruz ve orada bir konsensüs oluşuyor. Şu konudaki görüşlerimiz bunlardır diyoruz. Çalıştaylara da aslında küçük şuralar olarak bakabilirsiniz. Orada siz yapacağınız idari uygulamanın toplumsal tabanını, gerekçesini de üretmiş oluyorsunuz. Şura ve çalıştay mantığı budur. Yoksa geçen yaptığımız çalıştayda da ben bakanlıkta çalışan ilgili arkadaşları toplar, standartları oluşturalım deriz ve bir şeyler yaparız. Ama bu ne kadar sağlıklı olur. Biz bu işe gönül veren on beş üniversiteden ilgili bölümlerden hocalarımızı çağırdık. Öğretmenlerimizi çağırdık. Ayrıca bizzat üretimin içerisinde olanlarda komisyonlarda yer aldı. Beş tane özel firma vardı. Burada fikirler, müzakereler yapıldı ve doğrusunun ne olduğu konusunda konsensüse ulaşıldı. Biz bunu alarak yeni standartlarla yeni bir üretime başlayacağız.

Biraz da Z- Kütüphanelerden bahseder misiniz? Nasıl ortaya çıktı?

Tabi bu Z- Kütüphane uygulamaları bizim yeni karşılaştığımız uygulamalar. Bakanlık olarak son 2-3 yıldır destek veriyoruz. Tamamen ülkemizde yapılan tasarımlardır. Yerli iç mimarlarımız tarafından üretilen modellerdir. Sitemizde de görebilirisiniz kendi üretimimiz olan on adet model var. İlkokul, ortaokul ve lise bazındalar. İsteyen idareci ben şu modeli daha uygun görüyorum diyerek o modeli uygulayabilir. Biz sonuçta ödeneğini gönderiyoruz. Olayın başlangıcı Bakanımız Ömer Dinçer zamanında hibe kapsamında yapılan çalışmalardı. İki yüzün üzerinde Z- Kütüphane var. Onun üzerinde de bir araştırma yapıyoruz ve önümüzdeki uygulamalar daha da verimli olacaktır diye düşünüyoruz. Z- Kütüphane çocukların albenisine uygun daha renkli, bilgiyi bu form içerisinde onlara vermeye çalışıyoruz. Bunun esas parametrelerinde biri de dijital bilgidir. Bilgisayar ve internet erişimi şarttır. Z- Kütüphane zenginleştirilmiş kütüphane anlamına gelmektedir. Yani dijital parametresi olmayan bir Z- Kütüphane olamaz. Çünkü artık bilgi kağıt üzerine basılı bir form olmaktan, dijital ekranlı forma kaymış vaziyettedir. Bu kitabın olmayacağı anlamına gelmiyor zaten. Kitap yine olacak, çünkü kitap okumanın başka bir zevki, keyfi vardır, başka bir öğrenme süreçlerini tetikleyici rolü vardır. Daha sıcak bir etkileşiminiz olabilir. Sonuçta her ikisi de bilgiye hizmet ediyor. Eğitimin amacı bilgi edinmek değil midir? Sonuçta biz hangisinden daha çok fayda alabileceksek o anlamda o formda işimize devam edeceğiz. Bizim içinde şuan da en uygun Z-Kütüphane formudur. Bu sadece kütüphanenin içine bin tane kitap koymakla, beş tane bilgisayar koymakla olacak iş değildir. Bu işin sadece başlangıcıdır. Z-Kütüphane aslında okulun temelini teşkil etmeli ve oradaki yaratıcı okuma etkinlikleri, projeler, yazışmalar gibi etkinliklerle oranın devamlı canlı kalması sağlanmalıdır. Bir de Z- Kütüphaneler okulun giriş katına yapılmak mecburiyetindedir. Yani okula girer girmez, herkesin devamlı görebileceği bir mesafede olmalıdır. Yani şu teklifleri biz hemen kapatıyoruz. İşte bizim okulumuzun üçüncü katında çok güzel yüz m2’lik alan var oraya yapalım. Hayır, yapamayız, mutlaka giriş katında olacak. Hatta bir bölümü de camekân olacak. Önemli olan okulun odak noktasının kütüphane olmasıdır ve her çocuk oradan geçmek zorundadır. Ama oradan her çocuk geçerken de kara yüzlü, tozlanmış raflar içerisinde binlerce kitabın yığılı olduğu bir kütüphane değil maksadımız. Mesela oturma minderleri var içeride. Çocuk sandalyede oturmak zorunda değil. Portatif masalar birleştirilerek bir çalışma grubu oluşturulabilir. Mesela Z-Kütüphane de çocuk kendi dokunmatik bilgisayarına girdiği zaman, internet aracılığıyla Z-Kitaplara ulaşabiliyor. Yani zenginleştirilmiş kitaplardır ve hoş bir çalışmadır. Bu şekilde çocukların önünde koca bir dünya açılıyor. Yani sadece bulunduğu Z- Kütüphanedeki bin tane kitaba ulaşmakla sınırlı kalmıyor. Dijital kaynağa girdiği zamanda E marketteki binlerce kitaba ulaşabiliyor. Keza başka linklerdeki başka ürünlere ulaşabiliyor. Bu anlamda çocuk bulunduğu yerden dünyanın her yerine ulaşabilecek faydalı eğitim içeriklerine sahip olabiliyor. Buradaki temel sorunumuz o çocuklara rehberlik yapabilecek bir öğretmen sorunudur. Bunu kurumsal bir kimliğe dönüştürmemiz gerekmektedir. Öğretmenlerin mesleki tatmin duygusunu karşılayan en önemli şey maaş değildir. Çok açık araştırmalar var Avrupa Birliği kapsamında olan mesleki tatminler öğretmenlerdeki birinci motivasyon kaynağıdır. Bunu öğretmenlik yapan hemen herkes bilir. Çocuklarla ilişki içerisinde olmak, onlara bir şeyler öğretiyor olmak, onlarla aynı şeyleri paylaşıyor olmak hakikaten çok büyük bir neşe kaynağıdır. Gönül ister ki tüm öğretmenlerimiz Avrupa düzeyinde maaşlar alsın. Devletimiz artık daha güçlü daha zengin. Mümkün olduğu kadar da maaşlarda yükselmeler oldu. Şuan kütüphanelerde bir öğretmenimiz fahri olarak ilgileniyor. Müdür görevlendiriyor, bazı okullarda çok başarılı mekanizmalar oluşturulabiliyor, bazılarında ise aynı başarı sağlanamıyor. Bizim asıl meselemiz Z- Kütüphanelerdeki bu başarılı olan mekanizmaları bir model olarak geliştirip diğer kütüphanelere tatbik edebilmek. Gönül ister ki her Z-Kütüphaneye bir kütüphaneci tahsis edelim. Ama düşünürsek on yedi bin tane klasik anlamda kütüphane var. Z- Kütüphane üç yüz civarında. Şimdi on yedi bin kütüphaneye kütüphaneci almaya kalksam on yedi binlik bir kadro gerekir. Bu tabi Başbakanlık katında verilmesi gereken bir karar. Ama biz şu anda diyoruz ki hiç olmazsa Z-Kütüphanelerimize kadro alalım. Bu konuda da girişimlerimiz olacak. Çünkü bu Z- Kütüphanelerin kalıcı olması için elzem bir durumdur. Yani oraların açık kalması, devamlı etkinlik içerisinde olması için bir görevli olması şarttır. Az önce zikrettiğim gibi bazı idarecilerimiz, öğretmenlerimiz gönüllü olarak bu mekanizmaya bakıyorlar ama son tahlilde bu onlara ekstradan bir külfet getiriyor. Eğer kütüphanede sabit zamanlı bir görevli olursa o zamanda idarecilerimiz ve öğretmenlerimiz onlara daha çok destek verecektir ve oranın işlevselliği daha da artacaktır. Bu işlevsellik ve verimlilik toplam kaliteye de yansıyacaktır. Öğrenciye, idareciye, aileye yansıyacak ve halka halka tüm mahalleye, tüm bir şehre yansıyacak sonuçta da önümüzdeki yüz yılımıza yansıyacaktır. Çocukların bilgiyi sevmesi, öğrenmesi, hayatına tatbik etmesi gerekir. Bilgiyi çocuklarımıza sevdirmek için fazladan çaba göstermeliyiz. Kısacası bilgiyi sevenden zarar gelmez.

Z- Kütüphane olan okuldaki öğrencilerin okuma alışkanlığıyla olmayan okullardaki öğrencilerin alışkanlığıyla arasındaki farklar nelerdir?

Çok yeni bir uygulamayla, kavramla karşı karşıyayız. Şurada 2-3 yıllık bir mazisi var. Zaten ilk araştırmayı yaptık. Ama tabi ki bu araştırmanın her yıl yapılması gerekiyor. Her yıl değişik parametrelerle beraber araştırmanın zenginleştirilmesi lazım ki bu sorunun cevabını bilimsel olarak rahatlıkla verebilirim. Benim şahsi kanaatimi soracak olursanız idari anlamda bir okulda Z- Kütüphane kurulmasının başarıyı yüzde yüz artıracağına eminim.

Çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak adına bu uygulama dışında neler yapılabilir?

Sosyolojik anlamda kanaat önderleri dediğimiz rol modelleri insanlar vardır. Kimdir bunlar? Yazarlar, düşünürler, bilim adamları, topluma mal olmuş şahsiyetlerdir. Bu şahsiyetlerin biz değerli zamanlarını çocuklar için seve seve vereceklerine eminiz. Mesela her Z- Kütüphane olan okulumuza bu saydığım insanlar ayda bir kere uğrasalar, bir saatlerini verseler bu çocukları çok iyi anlamda etkiler. Projelerimiz arasında da bu var. Düşünün yazarın yazdığı bir kitabı, romanı okulda öğrencilerle beraber okuyup, sonra karşılıklı sorular sorduğu bir okuma saati şeklinde gerçekleştirilebilir. Düşünsenize Newton’un okula geldiğini, çocuk diyor ki sen yer çekimi kanununu kafana elma düşünce mi buldun? Newton ‘da başlıyor anlatmaya. Mesela neden bunu yapmayalım. Konusuna hakim olan bir aktör Newton kılığında bir gün okula gelsin. Bunu bir oyun, mizansen içerisinde anlatsın. İbn-i Sina gelsin, Beyruni gelsin dünyanın nasıl yuvarlak olduğunu Avrupa’dan 500 yıl önce nasıl bulduğunu anlatsın, Piri Reis gelsin haritayı nasıl yaptığını anlatsın. Bunların hepsi yapılabilecek şeyler. Bunun gibi onlarca proje var. Özellikle de şunu söylüyorum yani mesela devamlı çocuklarla ilişki içerisinde olan öğretmenlerimize bir mikrofon tutsak bunlar gibi yaratıcı binlerce proje bulabilirsiniz. Biz bunu yapacağız zaten araştırmamızda onu teyit ediyor. Çünkü orada sadece idareciler değil, öğretmenler var, öğrenciler var. Hepsine de sorular soruldu, hepsiyle de mülakat yapıldı ayrıca odak grup çalışmaları yapıldı.

TÜBİTAK dergilerini hangi bölgelere dağıtıyorsunuz?

Daha çok dezavantajlı bölgelere dağıtıyoruz. 2013 yılı sonunda TÜBİTAK ile bir protokol anlaşması yaptık. TÜBİTAK’ın ürettiği dergilerden iade olanları biz alıyoruz ve dağıtıyoruz. Sadece yıllık kargo ücreti 400 bin lira ödüyoruz. Ama TÜBİTAK’ın bize sağladığı kaynak bunun onlarca katı üzerinde bir miktar. Sonuçta TÜBİTAK’ın kaynağını biz israf etmemiş oluyoruz. Çünkü Bilim-Teknik Dergisini 100 bin adet basıyor. Bunun 20 bin tanesi satış dışı kalıyor, iade oluyor. O dergileri israf olacağına biz alıyoruz ve okullarımıza kargo ücretini de biz ödeyerek dağıtıyoruz. Daha çok doğu ve güneydoğu bölgelerine dağıtıyoruz. Çok talep var ama hepsini karşılamamız mümkün değil, dönüşümlü yapıyoruz. Genelde rastlantısal dağıtım yapıyoruz. Fakat Fen liselerine Bilim-Teknik Dergisini aksatmıyoruz. Yine bu araştırmanın içerisinde yapacağımız bir şeyde tüm ilçelerimizi bu anlamda Kalkınma Bakanlığından ve bizim strateji dairemizden alacağımız istatistikler ışığında sıralayacağız. Hedefimiz en azından kabaca bin ilçemizin her birinde bir Z- Kütüphane olmasıdır. Yani önümüzdeki iki yıldaki planımızda bu var.

Peki, Ebeveynler çocukların okuma alışkanlığı kazanması doğrultusunda ne yapabilir?

Okuma alışkanlığını küçük yaşta verebilirsiniz. Yani, bu da anaokulu ve temel eğitimdir. Burada o alışkanlığı bir diş fırçalama alışkanlığı gibi verebilirseniz bu alışkanlığın ömür boyu devam etme olasılığı çok yüksektir. Bu anlamda özellikle annelerimiz hatta babalarımız, çocuklarla kütüphane bünyesinde bir okuma etkinliklerine iştirak edebilirler. Mesela nöbetleşe oraya gelecek olan bir veli bir okuma yapabilir. Velilerin böyle katkısı olur ve bu mümkün bir şeydir.

Ayşegül Aktepe
Meclis Özel

Turkcell Superonline
Turkcell Superonline Atatürk Orman Çiftliği