Uluslararası Politikaya Hakim, Genç ve Dinamik Siyaset Adamı: Öztürk YILMAZ

16 Ocak 2017

CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz ile Söyleşi Gerçekleştirdik.



Şuanda gündemimizde olan terör olayları hakkında düşünceleriniz nelerdir?

Terör, tüm dünyanın ve Türkiye’nin başına bela olmuş bir durumdadır. Türkiye hem PKK ile mücadele ediyor hem de bir sürü ideolojik terörle mücadele etti. Şimdi de sınırlarımızdan bize yansıyan, oradaki gruplaşmalardan kaynaklanan ve Türkiye’yi etkileyen dış kaynaklı terörle mücadele ediyor. Biz terörle mücadele konusunda parti olarak bizden ne istenirse ona destek vereceğiz, yeter ki bu mücadelede başarılı olunsun, yeter ki Türkiye’de terörün yaşatmış olduğu kaos ortamı bitsin ve insanlarımızın can ve mal güvenliği tehlikeye girmesin diye her türlü desteği vereceğimizi açıkladık. Terörle bir yol alınamayacağını zaten biliyoruz ama bu konuda maalesef çok hata yapıldığını görüyoruz, daha kapsamlı bir mücadele gerçekleştirilemedi, zikzaklar oldu, terör örgütüyle önce görüşmeler, onların reddedilmesi, Habur’da yaşanan rezalet, İmralı’dan mektupların getirilip Diyarbakır’da okutulması, Oslo’da yaşanan hadiseler bunlar hep yanlış şeylerdi. Terörün tamamen askeri yöntemlerle çözülmeyeceğini bizde biliyoruz ancak terörle mücadelenin, hem güvenlik kuvvetlerinin elini güçlendirmek suretiyle ve zikzaklar oluşturmadan kararlı bir şekilde sürdürülmesi, öte taraftan siyasetçilerinde terörü ortadan kaldıracak adımları atması gerekiyor. Her iki konuda da atılacak adımlara destek olacağımızı belirtiyoruz.

Daha önce Başkonsolostunuz sonrasında siyasete atıldınız. Neden siyaset?

Siyaseti çok önemsiyorum, büyükelçi olduktan kısa bir süre sonra görevimden ayrıldım. Başkonsolosluk, daire başkanlığı, müsteşarlık yaptım. 20 yıl devletin hemen hemen her kademesinde görev aldım ve bu noktaya geldim. Siyasete girme fikrim 7 Haziran’daki seçimlerden sonra oluştu, siyasete her zaman olumlu bakardım ve bu düşünceyle de siyasete başladım. Şimdi bir taraftan diplomasideki geçmişimden yararlanıyorum, şuan ki geldiğimiz noktada ülke yönetimi ile ilgileniyorum. Gönül isterdi ki iktidarda olalım ama muhalefette kutsaldır, ben siyaseti bir parti anlayışıyla yapmıyorum ülke için yapıyorum. Çünkü dış politika ve ülke için doğru olan nokta zaten parti içinde doğrudur. Bizim tek yol göstericimiz ulusal çıkarlar, ülkenin çıkarları, halkın güvenliği, refahı, huzuru, ihracatın artıp ithalatın azalması ve uygar bir ülke olmaktır. Burada ise dış politika çok önemli ve kritik bir yer oynuyor ve bu alanın büyük bir uzmanlık gerektirdiğini bilmemiz lazım, ona uygun hareket etmek lazım.

Türkiye’nin Suriye ve Irak ile uyguladığı dış politika hakkında neler düşünüyorsunuz?

Ortadoğu’da maalesef yeni bir siyaset izleniyor ve devletçiklere bölünüyor, etnik ve mezhepli bir bölünme meydana geliyor. 10 – 15 yıl sonra Ortadoğu’da devletçikler çıkacak Irak’ta olduğu gibi, şimdi Suriye’de oluşuyor. Bu devletçiklerin nüfuslarının 10 – 15 milyonu geçmesi de istenmiyor. Bunlar birbirleriyle ne kadar kavgalı olurlarsa o kadar iyi olur deniyor çünkü enerjilerini içeride tüketirler, dışarıya bir tehdit oluşturmazlar. Artık dünyaya hakim olan ülkeler terörle mücadeleyi kendi topraklarında yapmak istemiyorlar, bunu Afganistan’da, Irak’ta bütün cihatçıları bir bölgeye çekip orada enerjilerini tüketmek istiyorlar. Bunun nedeni kendilerine bir şey bulaşmasın diye yapılıyor. Cihatçıların gittikleri her yerde devlet otoriteleri zayıflıyor ve zayıflayınca da çatışmalar başlıyor ve farklılıklar ortaya çıkıyor. Bunlar savaş sürdükçe keskinleşiyorlar ve bir arada yaşama şansları artık olmayacak noktaya kadar taşınıyor sonrada o ülkeler bırakılıyor. Daha sonra ülkelerin toparlanması yönünde kağıt üzerinde birlik beraberlik deseler de aslında ayrı yaşıyorlar, bölünme de böyle sağlanmış oluyor. Bu konuda bizimde duyarlı olmamız ve bilinçlenmemiz lazım. böyle bir stratejiyi yapanlar Ortadoğu’yu beğendikleri için yapmıyorlar, burada strateji küçük devletçikleri oluşturmak. Birbirleriyle sürekli kavgalı ülkeler olsun isteniyor bu tuzağa da düşülüyor, bizim bu oyunu görmemiz lazım.

Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki son zamandaki görüşmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Avrupa birliği ile yanlış bir noktadan başlandı. Hükumet bu süreci sanki hemen başlayıp bitecekmiş gibi topluma takdim etti. Ama bu müzakere süreci 2005 yılında imzalanan müzakere sürecine baktığınız zaman, bunun Türkiye’nin üyeliğini kolaylaştırmak için değil zorlaştırmak içi hazırlandığını anlamalıydı. Çünkü Kıbrıs’ı bir şekilde Avrupa Birliği’ne almaya çalışıyorlardı, Kıbrıs’ta ise çözüm olmamıştı bunu çözmeden nasıl Avrupa Birliğine alınırdı? Sorusu çıkıyordu. Türkiye müzakereleri şartlarında bir maddede ucu açıktır yazıyordu yani 100 yıl dahi geçse, müzakereler tam olarak uygulansa da sonucu garanti edilmiyordu. Bu unsurlar esasen Türkiye’nin müzakere yapıp bir an önce başarılı bir şekilde üyeliğe girmesi değil, müzakereleri yavaşlatıp üye yapmamak için dizayn edilmişti. AKP o dönemde içeride farklı gerekçelerle kendi demokratik açılımlarını yapabilmek için AB sürecine sarılmak istedi ve onu da kullandı. Sonra gerçeklerle yüzleşti. Avrupa Birliği’nde şöyle bir mantık var bunun iyi bilinmesi lazım. Avrupa Birliği, Türkiye’yi o dönemde tam manada üye yapmamak için Kıbrıs’ı aldı ve Türkiye dosyasını Kıbrıs’ın eline verdi ve süreci yavaşlattı. Aynı Avrupa Birliği bu defa Sırbistan içerisinde yer alan Kosova’nın da bağımsızlığını tanıdı. Sırbistan’a müzakereleri açacak şansı verdi ve Kosova, Makedonya ve Arnavutluk dosyalarını Sırbistan’a teslim edecek. Yani Avrupa Birliği esasen dinsel motifle yaklaştığını söyleyebiliriz. Ama bu projenin kendisi önemli bir projedir, bizimde bu projeyi ileri seviyeye götürmemiz önemlidir. AKP döneminde başlatılan bu süreçte her iki tarafta birbirini kullandı, bu süreç bizimle başlasaydı belki de daha rasyonel gidecekken onlarla başladı ve çetrefilli bir hale geldi.

Başkanlık Sistemi hakkında görüşleriniz nelerdir?

Biz parlamenter sistemde varsa bir eksiklik bunun düzeltilmesini ve parlamenter sistemin güçlendirilmesini istiyoruz. Şuanda ortaya sunulan taslağın başkanlık olduğunu düşünmüyoruz, bu bir cumhurbaşkanını başkan yapma düşüncesi değil, bu bence bir insanı Tanrısal yetkilerle donatma belgesi. Bu belgede güçlerin ayrılığından söz edemiyorsunuz halbuki parlamenter sistemde güçlerin ayrılığı var. bu sistem çıktığında hükumet tamamen bildiğini yapacak, hiçbir denetim ve denge olmayacak, yargı tamamen yürütmenin kontrolüne geçecek, yasama da önemli ölçüde yönetimin kontrolüne geçecek ve güçlerin ayrılığından değil de güçlerin tek bir yerde toplanmasından bahsedeceğiz. Bu itirazın bir CHP itirazı olmasına tamamen karşıyım, bir şahısla da özdeşleştirilmesine karşıyım. İlerde öyle bir noktaya gelecek ki Türkiye’yi tam bir otokratik tam bir diktatör sisteme getirecek ve insanların tadı, huzuru kaçacak. Bizim burada duyarlı olmamız gerekir, başkanlık sistemi tartışılabilir bir durumdur ama bu getirilen taslağın başkanlık sistemi ile hiçbir alakası yok. Bu tamamen bir kişinin bütün her şeyi denetim altına alma vergisidir, sağlıklı düşünülmesi gereklidir ve duyusal bakmamak lazımdır. Herkes AKP’ye oy verebilir ancak bu belgeye kimse oy vermemelidir, çünkü bunun uygulanmasıyla saray ve meclisin önünde hiçbir köprü olmayacak.

Yeni anayasa yapılanmasını nasıl değerlendirebiliriz?

Yeni anayasa ile ilgili bir an önce Türkiye olağanüstü hali bitirmeli, güvenlik önlemlerini arttırmalı, terörle mücadele olmalı, toplumdaki kutuplaşma gitmeli. Biz aynı gemideyiz ve birbirimize sanki ayrı milletler gibi bakamayız, farklı milletler bile olsak bakmamalıyız. Bu ülkede huzuru, refahı, demokrasiyi konuşacakken, patlamaları ve verdiğimiz şehitleri konuşacakken başkanlık sistemini konuşuyoruz. Bunun konuşulmasının bir şahıs dışında kime ne faydası var? Bu taslağın biran önce çekilmesi lazım böylece parlamento daha iyi çalşır, bu korku, yılgınlık, kin ve nefretle birbirine bakma olayı biter

Turkcell Superonline
Turkcell Superonline Atatürk Orman Çiftliği