Tunceli Üniversitesi

26 Ocak 2015

ÜNİVERSİTE ve KENT



Bilgi toplumuna geçişte üniversitelerin önemi gün ve gün artarken her sayımızda bir üniversiteyi yakından inceliyoruz. Bu sayımızda Tunceli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Durmuş BOZTUĞ ile üniversite ve Tunceli üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Öncelikle Tunceli Üniversitesi’nden bizlere kısaca bahseder misiniz?

Tunceli Üniversitesi 2008 yılının mayıs ayında kuruldu. 11. cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül tarafından aynı yılın eylül ayında kurucu rektör olarak göreve atandım. Dört yıl görev yaptıktan sonra 2012 temmuz ayında tekrar rektör adayı belirleme seçimlerine girerek tekrar üniversitemizde yapılan oylamada ve YÖK’te yapılan sıralamada birinci sırada cumhurbaşkanlığı makamına arz edilen listede yer alarak 2.kez tekrar atandım. Şuan da Tunceli’de altı yılımı tamamlamış bulunuyorum. Üniversitemiz ilk kurulduğunda üç fakültemiz vardı. Bunlar mühendislik fakültesi, iktisadi ve idari bilimler fakültesi, su ürünleri fakültesi. Ayrıca kağıt üzerinde fen bilimleri enstitüsü, sosyal bilimler enstitüsü ve fiili hayata geçip Elazığ’dan bize bağlanan iki yıllık Tunceli Meslek Yüksek Okulu vardı. Gelişimini şöyle anlatmak gerekirse; ilk gün gittiğimde iki yüz öğrenci, altı tane doktorasız öğretim görevlisi, on bir tane resmi güvenlik görevlisi, on iki tanede diğer personel bulunmaktaydı. Bugün itibarıyla öğrencisi olan dört fakültemiz, öğrenci almaya hazır iki fakültemiz, yine dört yıllık eğitim veren fakülte ayarında sağlık yüksek okulu, iki tane ilçemizde meslek yüksek okulumuz ve beş tane de diğer ilçelerimizde Tunceli Meslek Yüksek okuluna bağlı programlar var. Alevilik uygulama araştırma merkezi, insani ve sosyal sorunlar uygulama araştırma merkezi, su ürünleri uygulama araştırma merkezi, küçükbaş hayvancılık uygulama, eğitim ve araştırma merkezi, yerel yönetimler uygulama araştırma merkezi olmak üzere beş tane uygulama ve araştırma merkezlerimiz var.

Personel sayımız altı yıl öncesinde yirmi dokuz iken şu anda iki yüz elli idari personele sahibiz. Altı akademik personelimiz varken şuan dört yüz elli akademik personele ulaştık. İki yüz öğrencimiz varken şu anda yedi bin öğrencimiz mevcut. Yalnız şunu da söylemek gerekir. Gerek gelen öğrencilerin gerekse gelen idari personelin çok büyük bir bölümü 1-2 yıl sonra yatay geçişle ilimizi terk ediyorlar. Bu terk etmenin çok farklı nedenleri var. Birincisi ilin gelişmişlik düzeyiyle ilgili. İnsanlar KPSS’ ye giriyorlar ve aldıkları puanlarla çok gelişmiş vilayetler yerine Doğu Anadolu’da bizim gibi gelişmemiş vilayetleri tercih ettiklerinde yerleşiyorlar. Yerleştikten sonra yasa gereği başka bir yere gitme hakları var. Bunun aynısı öğrenciler içinde geçerlidir. İkinci sorun ise; ülkemizde malum çok birikmiş insani ve sosyal sorunlarımız var. Belli bölgelerimizde belli problemler yoğunlaşmış durumda. İnsanlar geliyor Tunceli’de üniversiteyi kazanıyor veya KPSS ’i ancak kendilerini mutlu hissedemiyorlar. Bizim amacımız süreç içerisinde ülkemizin tüm şehirleri arasında gelişmişlik düzeyleri arasındaki farkın kapanması, birikmiş insani ve sosyal sorunların çözülmesi, insanların 780 bin km2’lik ülkemizin her köşesinde kendisini mutlu hissetmesidir. Bugünlere umarım ulaşacağız ve hiçbir üniversitemizden de yatay geçişle insanlara başka yerlere gitmeyecektir.

Tunceli Üniversitesi ile Tunceli şehrinin birbiriyle iletişimi nasıl oluyor?

Ben Tunceli Üniversitesi’ne atandığım zaman öncelikle kendime 4 tane hedef belirledim. Birinci olarak Bu üniversitede hiç kimse Alevi veya Sünni olarak dışlanmayacak. İkinci olarak kimse sağcı veya solcu olarak dışlanmayacak. Üçüncü olarak türbanlı veya türbansız ayrımı yapılmayacak. Dördüncüsü ise hiç kimse Türk, Kürt, Zaza diyerek dışlanmayacak. Herkes birinci sınıf yurttaştır. Yasalara, yönetmeliklere, yönergelere göre çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bu hedefler doğrultusunda biz sözde değil, özde insanları bağrımıza bastık. Tunceli ile adeta bütünleşerek, birleşerek gelişimimize devam ettik. Ondan sonra üniversitemizin hedeflerini belirlerken de bunları gözetledik. Birinci hedefimiz üniversitemizde gerek ulusal, gerekse uluslararası alanda kabul edilebilir bir eğitim, öğretim AR-Ge faaliyetleri yürütmektir. İkinci hedefimiz yöremizde ve bölgemizde birikmiş insani ve sosyal sorunlara çözüm projeleri üretmek, bu projelere yapıcı katkılarda bulunmaktır. Üçüncü hedefimiz bölgemizde eksikliği hissedilen müteşebbislere proje desteği sunmak, çeşitli projelerden KOBİ. KOSGEB gibi projelerden nasıl yararlanılır konusunda onların önünü açmaktır. Bu üç hedefimizin de hepsinde süreç içerisinde yerine getirerek gelişimimize devam ettik. Örneğin: Tunceli’de biz Türkiye’de ilk defa lisans ve ön lisans düzeyinde Kurmançça ve Zazaca seçmeli dersleri koyduk. Daha sonra bu dersleri verme alanında bir eksiklik gördük. Bu dersleri verecek insanlar yetiştirmek adına edebiyat fakültesine doğu dilleri edebiyatı bölümünü kurduk. O bölümün altında üç tane ana bilim dalı açtık. Bunlardan Zaza Dili Edebiyatı önümüzdeki yıl mezun verecek. Oraya Almanya’dan Tunceli kökenli üç tane doktora yapan ve doktorası devam eden öğretim üyesi bulduk. Yabancı uyruklu öğretim üyesi olarak istihdam ettik ve çok güzel Zaza Dili Edebiyatı eğitimimiz 4 yıllık olarak ülkemizde ilk defa lisans düzeyinde devam ediyor. Ülkemizde 2002 yılından sonra gelen hükümetlerimizin hukuk, demokrasi, insan hakları ve ekonomiyi geliştirmesinden sonra ancak bunlar konuşulmaya başlandığı için bu kavramlarda henüz tam oturmuş durumda değil.

Kent ve üniversite ilişkilerine dönersek ana dilde bir sıkıntı vardı ve bunun tedbirini aldık. Öncelikle seçmeli dersler, sonra da bölümler açarak. İnanç anlamında bazı sıkıntılar vardı. Çünkü yurttaşlarımızın yaklaşık %90’ı alevi inancına sahipler. Bunun için Alevilik uygulama ve araştırma merkezini kurduk. İlk defa yöreden bir alevi dedemizi de oraya müdür olarak atadık. Sonra o dedemiz Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’ne atanınca başka bir yöreden yine alevi bir dedemizi oraya tekrar müdür olarak görevlendirdik. Üniversite şehir ilişkileri bu anlamda olumlu bir şekilde yoluna devam ediyor. Ama tabi ki bizim Tunceli de çok farklı düşüncede insanlar var. Bu insanlar şu anki mevcut sistemden mutlu değiller. Onlar sosyalizm benzeri bir sistemde ve rejimde ancak mutlu olabileceklerini ifade ediyorlar. Onlar da siyasi partiler kurarak, seçimlerde oy alarak kendilerini ifade ederek gelişimlerine devam edecekler. Yani insanların hepsini her yerde mutlu etmek mümkün değil. Şimdi Tunceli’nin fiziksel gelişimine bakarsak şunu itiraf etmeliyim ki üniversitenin gösterdiği fiziksel gelişimi Tunceli’de paralel olarak göremedik. Bunun da en büyük nedenlerinden bir tanesi 2009 yılından itibaren imar yasası 18. Madde uygulaması yargıya taşındığı için Tunceli’de 3-4 yıl üst yapı, alt yapı gelemedi ve bina yapılamadı. Dolayısıyla yurt problemi, barınma problemi hat safhalara ulaştı. Çok şükür iki yıl önce bu yargı süreci sona erdi. Bu süreçten sonra da bin 400’e yakın apartman inşaatı tamamlanmış. Şu anda modern binalar, yeni süper marketler, vakit geçirilecek sosyal mekânlar inşa edilmeye başlandı. Yeni yeni Tunceli’de özellikle Atatürk Mahallesi dediğimiz Yeni Tunceli gelişmeye, kendisini göstermeye başladı. Bu da tabi ki üniversitemizin maya tutup, gelişip halka birlikte gelişim yoluna devam etmesinin sonucu olarak bunlar ortaya çıktı.

Tunceli siyasi olaylardan etkileniyor mu?

Bir defa bölgemizde geniş ölçüde sol ve sosyalist itiraz kültürü mevcuttur. Tarihi süreçlerden kaynaklanan birikmiş insani ve sosyal problemlerden dolayı bu kültür vardır. Bunun yanında BDP ve Kobani olaylarına yoğun tepkiler olmuştur. Alevi problemleri, sol problemi, Kürt problemi gibi problemleri yaşamak mümkün. Fakat bunların hepsi de benim kanaatimce soğuk savaş döneminde 1960-1983 yılları arasında birikmiş problemlerdir. Bir kısmı 1923- 1950 arasında birikmiş problemeler. Bunların hepsinin çözümü elbette ki zaman alacaktır. Şu anda bulunduğumuz konum 2002 yılından sonra gelen hükümetlerimizle birlikte az öncede belirttiğim gibi ekonomi, demokrasi, insan hakları ve hukuk evrensel normlara doğru ilerleyince bunlar konuşulmaya, tartışılmaya başlandı. Amacımız bunları şiddetten uzak bir ortamda diyalog yoluyla çözüme kavuşturmaktır. Bu anlamda biz Tunceli Üniversitesi Rektörlüğü olarak kamuoyunda çözüm süreci olarak bilinen, yasal adıyla milli birlik ve kardeşlik projesini canı gönülden destekliyoruz. Özellikle bu konuda insani ve sosyal sorunlar uygulama araştırma merkez müdürümüz Sn. Yar. Doç. Dr. Ali Kemal Özcan’ın önemli katkıları ve faaliyetleriyle gerek kamuoyunda, basın yayın kuruluşlarında röportajlara çıkarak görüşlerini yazılı ve medya ortamında ileterek katkılarını sürdürüyor.

Peki, çözüm sürecinden etkilenen illerden bir tanesi de Tunceli. Bunun yarattığı etkileri nasıl değerlendirirsiniz?

Halk çözüm sürecine çok büyük destek veriyor. Çünkü bu süreç ülkemizde kardeş kanının dökülmesini engellemek için son fırsat. Ben Tunceli Üniversitesi Rektörü olarak 21 Mart 2013’te A. Öcalan’ın Diyarbakır’da okunan nevruz mesajını hemen onun arifesinde düzenlediğimiz aşure gününde şöyle tanımladım: “Ülkemiz şu anda yeni bir sürece girmiştir. Bu süreç yeniden kaynaşma, yeniden kucaklaşma, yeniden bütünleşme sürecidir. Buna hepimiz elimizi taşın altına koyarak katkı sağlamalıyız.” Hatta en son Haziran 2014’te “Tunceli’nin Sesi” gazetesinde, “Tunceli ve Çözüm Süreci” başlığında bir makale kaleme aldım. Orada da Türk, Kürt kardeşliğinin büyük bir filizlenmesini gördüğümü ve bu kardeşliğin ittifakına alevi yurttaşlarımızın da dâhil olması gerektiğinden bahsettim. Bu süreci yeni bir mecraya sokup adına da büyük bir uzlaşmayla Türk- Kürt- Alevi kardeşliğiyle ülkemizin geleceğini mevcut hükümetimiz entegre olarak yeniden yaratmalıyız diyerek makalemde belirttim. Ben inanıyorum ki bütün bunların sebebi ekonomimizin gelişmesiyle alakalıdır. Benim iddiam eğer 1983 yılında başlayan PKK, şiddet ve isyan hareketi, ülkemiz bugün bu ekonomik gelişmişlik düzeyine sahip çıkmasaydı, hukuk, demokrasi ve insan hakları bu denli gelişme göstermeseydi bu çözüm sürecine giremezdik. Yani şu bir yanlış algıdır. Efendim PKK, şiddet ve isyan hareketi çıktı ortaya, binlerce insan yaşamını kaybetti, ondan sonra devlette bu çözüm sürecini başlattı algısı bence eksiktir. Burada asıl motor güç devletin ekonomisini gelişmesi, hukukun, ekonominin, insan haklarının evrenselleşme sürecine girmiş olmasıdır. Eğer bu olaylarda 60-70 bin kişi değil de 600 bin kişi bile yaşamını kaybetseydi ama ekonomi hala GSMH kişi başı bin dolar olsaydı, sokaklardaki arabalar hala eski model doğan, şahin, serçe olsaydı, şu içerisinde yaşadığımız binalar hala eski model o sosyal konutlar gibi 2+1 60m2 olsaydı, bilhassa yaşam düzeyimiz hala 40 sene önceki standartlarda kalsaydı ne kadar insan yaşamını kaybederse kaybetsin devletin bu tür açılımlara gitmesini düşünemezdim. Örneğin; Suriye’de bir gecede 150 bin insan devlet terörüyle yaşamını kaybetmiş sizce ne değişiyor? Devlet hangi adımı atıyor Suriye’de? Türkiye’de rahmetli Özal’ın Türkiye’yi dışa açmasıyla birlikte ekonomide, ticarette, kültürde, sanatta, sporda, bilimde aklınıza gelen hayatın her alanında zenginleşmeye başladık. Bununla birlikte doğal olarak yerel hukuktan evrensel hukuka doğru yolculuk yapmak zorunda kalırsınız. Türkiye bu aşamalardan geçti. 2002 yılından sonra gelen hükümetlerin yöneticileri de rahmetli Özal’ın başlattığı bu dışa açılma ve zenginleşmeyi daha ileri evreye götürerek bugün kişi başı gelir 10-11 bin dolara ulaştı. Dünyanın on yedinci büyük ekonomisi haline geldik. Bütün bunların sonucunda bahsettiğimiz çözüm sürecine gelmiş olduk.

Kürtçe eğitim yani çift dille bir eğitim ileri de problemlere yol açabilir mi?

Modern devlet yapılanmalarına baktığınızda bir defa olmazsa olmaz bir resmi dil vardır. Bu genelde tüm ülkelerde bir tanedir. Ama bazı ülkelerde birden fazladır. Bizde de resmi dilimizin Türkçe olması ama resmi dilin dışında da diğer konuşulan dillerin de okullarda eğitilmesi, insanların bunları öğrenmesi güzel bir şeydir. Yalnız ekonomi, demokrasi, insan hakları ve hukuk çok üst düzeylerde olması koşuluyla olabilir. Çok fazla dil konuşulan ülkelerde bu durum böyledir. Diğer türlü kaoslara yol açar.

Son olarak öğrenci portföyünüzü sorarsak neler söylersiniz?

Öğrenci portföyümüzün büyük bir çoğunluğu doğu ve güneydoğu bölgesinden gelen, ekonomik gelirleri düşük veya orta düzeyde olan öğrencilerimizdir. Biz onlara elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyoruz. Maliye Bakanlığımızla görüşerek bu sene yeni bir uygulama başlattık. Sembolikte olsa yüze yakın öğrenciyi üniversitemizde çalıştırarak onlara bir katkıda bulunmaya çalışıyoruz.

Meclis Özel

Turkcell Superonline
Turkcell Superonline Atatürk Orman Çiftliği