Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü

06 Mart 2015

Cezanın sağlıklı bir şekilde infaz edildiğinden bahsedebilmek için hükümlünün iyileştirilmesini, hükümlünün eğitimini, hükümlünün sosyal hayata hazırlanmasını temel hedef olarak benimsedik. Bu sözler Genel Müdür Enis Yavuz YILDIRIM’a ait. Daha fazlasını röportajımızda okuyabilirsiniz



Bugün cezaevlerimizi ve içerisinde bulunduğu koşulları nasıl değerlendirirsiniz?


Cezaevlerinin genel büyüklüğünü ifade etmek noktasında, öncelikle bazı rakamsal değerler vermek istiyorum. Türkiye’de hâli hazırda şu an yaklaşık 164.000 hükümlü ve tutuklu vardır. Bu hükümlü ve tutuklular, 355 ceza infaz kurumunda barındırılıyor. Biz bu hizmeti yani ceza infaz kurumlarındaki cezanın infazı hizmetini şu an itibariyle yaklaşık yine 50 bin personel ile yerine getiriyoruz. Genel olarak durumu şöyle ifade etmek doğru olur. Türkiye’de ceza infaz kurumları ve cezanın infazı hizmeti 14 yıl öncesine kadar farklı bir mantıkla yürütülüyordu. Eski ceza infaz anlayışında asayiş ve güvenlik unsurları ön plandaydı. Yani asayiş ve güvenlik zafiyeti yaşanmasın yeter anlayışı hakimdi. Ancak; kamuoyuna yansıyan kısmıyla ifade edebiliriz ki, asayiş ve güvenlik öncelikli bir sistem olmasına rağmen yine de birçok sorunlar yaşanıyordu. Bunlarda zaman zaman kamuoyuna yansıyordu. Ancak 2000' lerin başından itibaren cezanın infazındaki anlayışımızda çok köklü değişiklikler başladı. Bizler gördük ki hükümlüleri sadece ceza infaz kurumunda dört duvar arasında tutmaktan ibaret bir anlayış sağlıklı bir anlayış olamaz. Hükümlülerin ceza infaz kurumunda geçirdikleri süreyi sosyal hayata hazırlanmaları noktasında verimli geçirmeleri gerekiyordu. Cezanın sağlıklı bir şekilde infaz edildiğinden bahsedebilmek için hükümlünün iyileştirilmesini, hükümlünün eğitimini, hükümlünün sosyal hayata hazırlanmasını temel hedef olarak benimsedik. Benim şahsi fikrim infaz sistemimizin kırılma noktası burasıdır. Bu aşamadan sonra da tüm yapılanmayı bu hedefe yönelik olarak gerçekleştirmeye başladık. Türkiye’de son 10 yılı aşkın bir süredir bu konuda çok ciddi bir değişim ve dönüşüm yaşandığını ifade etmek istiyorum. Cezanın infazı anlayışı çok teknik bir konudur. Nasıl ki tıptaki gelişmeleri dünya tıp literatüründeki gelişmelerden bağımsız göremezseniz, nasıl ki Türkiye’deki tıp hizmetleri, sağlık hizmetleri dünya ile uyumlu olarak bir yerlere gelmek zorundaysa infaz anlayışındaki değişimde dünyayla çok ilgili olmalıdır. Dünyayla kast edilen hangi segmentte yer alıyorsanız bu konuda o segment içerisinde, tüm ülkelerin birbiriyle çok irtibatlı olmasıdır. Hiç şüphesiz infaz hizmetlerinde de birinci lig ülkeler vardır, ikinci lig ülkeler vardır daha alt gruplar da vardır. Bunu kurumsal bir taassup ya da kurumsal bir beğeninin ötesinde ifade ediyorum. Bunu memnuniyetle ifade ediyorum. Bugün kendimize ait tüm eksiklikleri görüyoruz. Yapmamız gereken icraatları biliyoruz. Bunu bilerek ifade ediyorum ki biz şu anda cezanın infazıyla ilgili meselelerde dünyanın en üst segmenti içerisinde yer alıyoruz. Tüm uygulamalarımız, kurumsal alt yapımız buna uygundur. Biz bunu sadece kendimize bakarak söylemiyoruz. Avrupa’yla çok yakın temasımız var. Dolayısıyla bugün itibariyle detaylarına da yer verebileceğim şekilde olumlu bir noktada bulunduğumuzu ifade etmek istiyorum. Yapılması gereken şeyler yok mudur? Olay bitmiş midir? Derseniz tabi ki yapılması gereken çok şey var.



Mahkumlarla yapılan eğitici ve öğretici faaliyetler nelerdir?



Mahkumları sosyal hayata hazırlayan, ceza infaz kurumunda geçirdikleri zamanı daha yapıcı hâle getiren, kişisel donanımlarını artıran faaliyetlerimiz var. Bunlar iyileştirme ve eğitim faaliyetleridir. Biz, ceza infaz kurumlarında özellikle mahkumların eğitimlerini tamamlamalarını temin etmeye çalışıyoruz. Uzaktan eğitim sistemini kullanıyoruz. Açık ilköğretim, açık lise, açık üniversite yoluyla hükümlünün ceza infaz kurumunda kaldığı sürede eğitimden uzak kalmamasını temin etmeye çalışıyoruz. Açık cezaevlerinde de hükümlüler örgün eğitime devam edebiliyorlar. Bugün bizim ceza infaz kurumlarımızda, ilköğretimden doktoraya kadar öğrenciler var. Burada, ilk defa bir şeyi ifade etmek istiyorum, daha geçtiğimiz hafta Rize ceza infaz kurumundaki bir hükümlümüz görüntülü görüşme sistemiyle bizim binamıza gelen Gazi Üniversitesi hocalarına tez savunmasını yaptı ve zannediyorum ki yüksek lisansını bu şekilde bitirmiş oldu. Dolayısıyla teknolojiyi de kullanmak suretiyle önceliğimiz hükümlülerimizin eğitimlerine ara vermemeleri ya da eğitimlerini aksatmamalarıdır. Çünkü biz Türkiye’de hiçbir ferdin kaybedeceği bir zamanın olmadığını düşünüyoruz. Ceza infaz kurumunda da olsa kaybedeceği zaman yok, dışarda da olsa kaybedeceği zaman yok. Gözden çıkaracağımız ve israf edeceğimiz tek bir ferdimiz de yok. Biz her bir ferdin kazanılması gerektiğini, bu ülkenin sistemi içerisinde hizmet üretmesi gerektiğini ve nitelikli hale gelmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunun bir parçası olan ceza infaz kurumlarında da bunun eğitimini veriyoruz. Bir başka boyut öğrenimini kesintisiz yürütme konusunun ötesinde bir takım mesleki donanımlar kazandırmaya çalışıyoruz. Bu noktada da özellikle mesleki eğitim konusuna önem veriyoruz. Atölyelerimizde hem bunun eğitimini veriyoruz hem de bu eğitimin uzantısı olan iş yurdu faaliyetlerimizle profesyonel anlamda eğitimler yapıyoruz. Bugün burada gördüğünüz her şey ceza infaz kurumu üretimidir. Çağın çizgilerini taşıyan çok daha modern üretimlerimiz var. Ceza infaz kurumlarında mobilyadan gıdaya kadar, çini gibi, bakır gibi el sanatlarından, ayakkabıcılık ve deri

sektörüne kadar hemen her alanda geniş bir yelpazede üretimlerimiz var. Bununla ilgili olarak da yaklaşık bir ay öncesinde sn Adalet Bakanımız Bekir BOZDAĞ’ın katıldığı ve Sn. Meclis Başkanımızın da teşrif ettiği bir iş yurtları fuarımız oldu. Bu fuar dünyada başka bir örneği olmayan bir fuardır. Çünkü teşhir edilen tüm ürünler sadece ceza infaz kurumlarında üretilmiştir. Yıllarca biz bunu sergi olarak yaptık. Ama üretim kapasitemiz itibariyle gördük ki biz bu fuarı kaldırabiliriz. Bu anlamda bir fuar düzenlemiş olduk. Bizim açımızdan çok da ilgi gördü ve başarılı geçti. Son bir konuda hükümlülerin kişisel gelişimlerini sağlayacak bir takım eğitimlerde veriyoruz. Zaman zaman talep üzerine manevi alanda eksikliklerini giderebilecekleri eğitimlerde veriliyor. Bunun dışında kişisel gelişim uzmanlarından tutun da ceza infaz kurumlarına gelen psiko-sosyal servislerin faaliyetlerine kadar hükümlülerin psikolojik olarak da, sosyal anlamda da dışarıdaki hayata hazır hale gelmeleri noktasında eğitimler veriyoruz. Tüm bunları üst üste koyduğunuzda, hepsine toplu bir bakışla yaklaştığınızda aslında biz ceza infaz kurumlarında aynı zamanda milli eğitimin, halk eğitimin faaliyetlerini yürütüyoruz.



Bununla beraber yapılan sosyal sorumluluk projeleri var mıdır?



Dışarıdan özellikle STK’ların ceza infaz kurumlarına sosyal sorumluluk anlamında zaman zaman yaklaşımları oluyor. Esasen biz ceza infaz kurumlarını her ne kadar Adalet Bakanlığının yönetimi altındaki kurumlar olarak görüyorsak da ceza infaz kurumları toplumun her kesimine, her dinamiğinin sosyal sorumluluk sahası içerisinde olan kurumlardır. Dolayısıyla ceza infaz kurumlarıyla aslında toplumun her kesiminin yapıcı anlamda ilgilenmesi icap eder. Bu aynı zamanda toplumun kendi iyiliği içindir. Çünkü bizim tüm çabamız ceza infaz kurumunda bugün bulunan hükümlülerin yarın bu toplumla aynı kaldırımlarda yürürken bu toplumun güvenebileceği, toplum için üretken birer birey haline getirmektir. Bu da yine bu toplumun menfaati için önemlidir. Biz bu noktada STK’larla zaman zaman çok yakın ilişkiler kuruyoruz. Bunun dışında özellikle açık ceza infaz kurumlarımız bulundukları yerlerde orman teşkilatıyla iş birliği yapmak suretiyle orada ağaç dikme faaliyetlerine katkı sağlıyorlar. Bazı yerlerde söz gelimi sahillerin temizlenmesi konusunda yerel idarelere katkı sağlıyorlar. İş gücü, insan emeğiyle çözülebilecek bazı konularda gönüllülük esasına göre destek verebiliyoruz. Ancak bu konular daha ziyade açık cezaevlerinde söz konusu oluyor. Kapalı infaz kurumlarımızdan dışarı hükümlü çıkarmak teknik anlamda problemli olduğu için bu faaliyetlere dışarıda katılamıyorlar.

Türkiye’de yeni 64 kampüs cezaevi yapılması projesinden bize bahseder misiniz?



Biz Türkiye olarak büyüyen bir ülkeyiz. Nüfus anlamında da büyüyen bir ülkeyiz. Geçmişten bugüne bakarsanız ceza infaz kurumları sayısında da bir artışın olduğunu görüyorsunuz. Bu artışın sebebine bakıldığında tek başına Ülkemizde suç işleme eğilimindeki artıştan kaynaklanmıyor. 2005 yılında bizim mevzuatımızda çok köklü bir değişiklik oldu. Ceza ve adalet sistemimiz değişti. Türk Ceza Kanunu, İnfaz Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu değişti. Bunların hepsi birden doğrudan cezaevlerindeki mevcudu etkileyebilecek temel yasalardı. Ceza yasasındaki değişikliklerle bazı suçların cezaları daha da ağırlaştırıldı. Daha sert cezalar getirildi. Mesela müteselsil suç kavramı değiştirilmek suretiyle birden fazla işlenmiş suça cezanın bir miktar artırılmasındansa her bir eylem için ayrı bir ceza verilmesi gibi hukuki sonuçlar doğdu. Bunlar tabi ceza kanunu içerisine yerleştirilmiş ama sonuç cezayı çok ciddi anlamda etkileyebilecek faktörlerdi. Yine ceza muhakemesi kanunundaki değişikliklerle, savcıların suçun tespiti konusundaki güçleri çok arttırıldı. Dolayısıyla suçun tespiti ve ispatı çok kolaylaştı. Dışarı işlenip de tespit edilemeyen birçok suç yargının önüne artık bir cezai sonuca kavuşacak şekilde gelmiş oldu. Böylece suç sayısı artmış gibi gözükmeye başladı. Ama hepsinden önemlisi infaz kanununda yapılan değişiklikle mahkemelerce verilen hükümlerin infaz oranları arttırıldı. Eskiden 10 sene hapis cezası verildi ama 3 sene yattı çıktı deniliyordu. Adam öldürmekten girdi çok kısa sürede çıktı deniliyordu. Bu günkü infaz yasamızın çok sert bir yasa olduğunu ifade etmek lazım. Cezanın önemli bir miktarının ceza infaz kurumunda geçmesini temin eden bir yasa olduğunu ifade etmek lazım. Artışlar bu anlamda suç artışından ziyade teknik anlamda suça verilen cezanın arttırılması ve cezanın yerine getirilme oranının arttırılması şeklinde algılamak lazım. Tabi çeşitli bilimsel verilerle, geçmişten bugüne çeşitli donelerden istifade edilerek önümüzdeki 10 yıllık süreçte nasıl bir tabloyla karşılaşacağımızın hesapları yapılıyor. Bunlar tamamen bilimsel görüşlerden istifade edilerek yapılıyor. Buna karşılık da bunlara yeterli ceza infaz kurumlarının da yapılması icap ediliyor. Geçmişe yönelik olarak baktığınızda Türkiye’de özellikle eskiyen ceza infaz kurumlarının da insan hakları anlamında çağdaş ceza infaz anlayışının gereklerini karşılayamadığını görüyoruz. Çünkü arzu ettiğimiz infaz anlayışını ortaya koyabilmemiz için öncelikle fiziki alt yapımızın buna müsait olması lazım. Eğitimi uygulayabilmek için eğitim salonlarımızın olması lazım. Hükümlülerin birbiri üzerine baskı kurmaksızın sizin iyileştirme faaliyetlerinizden olumlu etkilenmesini temin etmek istiyorsanız bunları çok kalabalık koğuşlarda tutmamanız icap ediyor. Bunun için yeni fiziki mekanlara ihtiyaç var. Yeni bir mantıkla düzenlenmiş, çağın gereklerinin dışında kalmış, hükümlü ve tutukluların bu anlamda insani ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak yapıları terk ederek, bunları kapatarak yeni fiziki mekanlara yönelmek gerekir. Bir tercih olarak bu yeni ceza infaz kurumlarımızda adına ister kampüs deyin, ister yerleşke deyin bu kavramlar adı altında toplulaştırılmış ceza infaz kurumları olarak planladık. Bunun ne faydası olur? Bu tip toplu ceza infaz kurumlarının alanlarında erkek, kadın, yetişkin, çocuk gibi farklı grupları karşılayabilecek kurumlarımız olduğu gibi, açık ceza infaz kurumları gibi bunların lojistik ihtiyacını karşılayacak kurumlarımız da var. Güvenlik açısından daha korunaklı, hizmetlerin karşılanması açısından maliyeti daha düşük, daha kaliteli yemek çıkarabildiğiniz, daha profesyonel hizmet üretebildiğiniz ceza infaz kurumları doğrultusunda son yıllarda yaptığımız infaz kurumlarında kampüs ya da yerleşke modeline daha çok ağırlık veriyoruz. Bakanlığımızın genel politikası itibariyle bunları ifade ediyorum.


Basına yansıdığı üzere çocuk mahkumların kaldığı eğitim evlerinin kapatılıp hepsinin tek bir çatı altında toplanması fikri ile ilgili neler söylersiniz?



Öncelikle bu konuda bir yakınma ifade etmek istiyorum. Ceza infaz kurumlarıyla ilgili ben her gün haber bültenlerinde çeşitli bilgiler okuyorum. İster çeşitli haber bültenlerindeki bilgiler ya da görsel ve yazılı basındaki bilgiler, ister çeşitli yasal kuruluşlarca bize aktarılmış bilgiler, ister ceza infaz kurumlarımızı denetleyen yasal kurullardan bize gelen bilgiler, isterse münferit bir bilgi akışı şeklindeki bilgiler olsun kurumlarımızdaki bir olumsuzluğu içeren her durumla ilgili ayrı ayrı özen göstererek ilgileniyoruz. Bizim yaptığımız görev sadece klasik devlet memuru anlayışı içerisinde mesainin doldurulmasından ibaret bir görev değildir. Aslına bakarsanız özü itibariyle burada vicdani bir görev yürütüyoruz. Türkiye’nin her hangi bir yerinde ceza infaz kurumlarından birinde sistematik bir şiddet varsa bunun vicdani sorumluluğu burada görev yapan herkesin üzerindedir. Biz bu anlayış içerisinde hareket etmek zorundayız. O sebeple biz bu konularla ilgili, diğer aksamalarla ilgili bilgi akışı olduğunda mutlaka bunlarla ilgili değerlendirmeler yapıyoruz. Yerinden bilgiler alıyoruz, harici incelemeler yapıyoruz, olayın büyüklüğüne göre gerekirse tetkik etmek adına birilerini gönderiyoruz. Bu konuda hiyerarşik olarak Sn. Bakanımızın da, Sn. Müsteşarımızın da çok titizle bu konuları takip ettiğini biliyoruz. Hepimiz için bu vicdani problemdir. Fakat bunları ifade ettikten sonra bize gelen her bilgiyi ön yargıdan uzak bir şekilde detaylı incelediğimizi de söyledikten sonra maalesef özellikle ceza infaz kurumlarıyla ilgili yazılanların, çizilenlerin birçoğunun bilgiden yoksun ve uzak olduğunu, tamamen duyuma dayalı olduğunu dile getirmek istiyorum. Hatta çok basit bir telefon görüşmesiyle buradan öğrenilebilecekken, bunun yapılmayıp günlerce de üzerinde haberler yazıldığını görüyoruz. Biz her gün bakanlığımıza bu konularla ilgili çeşitli bilgi notları da aktarıyoruz. Çocuk ceza infaz kurumlarımızın, eğitim evlerinin kapatılması gibi bir şey söz konusu olmayıp tam tersine daha yeni yeni eğitim evleri açıyoruz. Ankara eğitim evimiz vardı, ilk eğitim evimizdi. Şu an itibariyle de İstanbul’da eğitim evi açılmış oldu. Bu kapsamdaki çocuklarımızın sayısını karşılamaya fazlasıyla yetiyor. Eğer ki kapasite sorunu yaşarsak üçüncüsünü de açarız. Ama şu anda böyle bir sorun gözükmüyor. Çocuklarımızın barındırıldığı bir de çocuk ve gençlik ceza infaz kurumlarımız var. Türkiye’de bir kısım çocuğumuz müstakil olarak çocuklar için yapılmış bu çocuk kapalı ceza infaz kurumlarımızda kalıyor. Bir kısım çocuğumuz da genel ceza infaz kurumlarımızın çocuklar için özel ayrılmış bölümlerinde kalıyor. Doğrusunu isterseniz biz genel ceza infaz kurumlarımızın bu çocuklar için ayrılmış özel bölümlerinde kalınmasındansa, müstakil çocuk ceza infaz kurumlarında kalınmasını daha çok arzu ediyoruz. Bunun sebebi ise, çocuk ceza infaz kurumları çocukların ihtiyaçları gözetilerek yapılmış kurumlardır. Bu kurumlarda söz gelimi çocuklar tek kişi olarak yatarlar. Odaya girdikleri zaman kapıları otomatik olarak kilitlenir. Kapının tekrar açılması için orada 24 saat görevli olan memurumuza çocuğun çağrı göndermesi gerekir. Bunun yapmamızın amacı çocuk kendisini güvende hissetmediği zaman odasına çekilsin diye. O kapı ancak görevli nezaretinde açılabilsin diye. Yine çocuklarımız gün içerisinde sosyal zamanlarını bu odaların baktığı ortak sosyal alanlarda geçiriyorlar. Bu zamanları grup lideri dediğimiz bir görevlinin nezaretinde geçiriyorlar. Grup lideri bu çocukları yönlendiriyor ve tüm gün bu çocuklarla beraber oluyor. Hem o çocuklara rol model oluyor, hem de tüm gün o çocukların eğitim faaliyetlerini koordine ediyor. Fiziki imkanların iyi olduğu bir ceza infaz kurumunda çocuğun eğitimi, geliştirilmesi ve özellikle de çocuğun korunması pek hala çok daha mümkünken, genel ceza infaz kurumu içerisinde bu şartları taşımayan bir bölümdeki çocuğun özellikle birbirlerine karşı korunmaları çok daha zordur. O yüzden Türkiye’nin çeşitli yerlerinde müstakil çocuk ceza infaz kurumunun sayısını artırmak suretiyle çocukları daha ziyade bu merkezlerde toplama çabası içerisindeyiz. Ama özellikle eğitim evlerinin ya da çocuk ceza infaz kurumlarının kapatılması gibi bir düşüncemiz söz konusu değildir.


Mahkumların tutukluluk sürelerini tamamladıktan sonra sosyal hayata adaptasyonlarında bizler yeterince yanlarında olabiliyor muyuz?


Bu noktada biz ceza infaz kurumunda bulundukları süre içerisinde hükümlünün sosyal hayatta daha güçlü olabilmesi, daha donanımlı olabilmesi, daha nitelikli olması noktasında bir şeyler yapıyoruz. Ancak bu konuda Sn. Bakanımızın da çeşitli konuşmalarda çok sık üzerinde durduğu bir husus var. Toplumun hükümlülere bakışı nedir? Toplum hükümlüyü daha en baştan reddediyor. Oysa ceza infaz kurumlarına girmiş olmak bir insanın kötü olduğunu, girmemiş olmakta bir insanın iyi olduğunu göstermiyor. Ben ceza infaz kurumlarında çıkmış ya da ceza infaz kurumlarında bulunan son derece nitelikli, insani değerleri son derece yüksek ama hayatta bir şekilde bir hataya bulaşıp ceza infaz kurumuna girmiş insanlar olduğunu biliyorum. Yirmi yıldır ben bu sistemin içerisindeyim ve bu insanlarla iç içeyim. Hiç şüphesiz ceza infaz kurumlarında olup da ıslahı noktasında ümitsizliğe düşen bazı umutsuz vakalar olduğunu da zaman zaman görüyoruz. Bunlar bu toplumun gerçekleridir. Ama ceza infaz kurumlarından sırf bir şekilde geçmiş diye tahliyesinden sonra bu insanlara karşı bir blokaj uygulamak, bu insanlara ön yargılı bakmak, bunlara iş vermemek, bunlara alan tanımamak aslına bakarsanız bu toplumun kendisine yaptığı bir hatadır. Kendi kendisine karşı yaptığı bir kötülüktür. Çünkü o kişiyi siz kabul etseniz de etmeseniz de, siz o kişiyi sosyal hayatta bir alan tanısanız da tanımasanız da o kişi sizin gerçeğinizdir. Sizin çocuklarınızla, sizin kardeşlerinizle, sizin ailenizle aynı kaldırımda yürüyecektir o kişi. Ama bence toplumun menfaatine uygun olan o kişiyi, o kaldırımlarda sağlıklı yürütmektir. Daha sağlıklı bir birey olarak kabul etmek, bu konuda bence ön yargıların değişmesinde yarar var. Özellikle son yıllarda denetimli serbestlikle beraber bu kişilerin tahliyeden sonraki takibini de yapıyoruz. Yani şartlı tahliye edilmiş bir hükümlüyü, çalıştıran kişiye hadi artık bundan sonra tüm sorumluluk size ait, bu sizin sorununuz demiyoruz. Tam tersine onun iş ortamına ve sosyal hayata uyum gösterip göstermediğine denetimli serbestlik aracılığıyla bizde kontrol ediyoruz. O yüzden toplumun eski algısını bir kez daha gözden geçirmesinde yarar var. Burada çok önemli bir hususun daha altını çizmek istiyorum. Sivil toplum örgütlerine de seslenmek istiyorum. Ben geçenlerde sosyal hizmet uzmanlarıyla ilgili bir çalıştayda Başkent Üniversitesi’ne konuşmacı olarak gitmiştim. Orada bir sivil toplum örgütü de bizlerden beklentisinin dile getirmişti. Bende onlardan beklentimi ifade ettim. Sivil toplum örgütlerinin ceza infaz kurumlarının içerisindeki bireylere yakın ilgi gösterdiklerini görüyorum. Hakları açısından, genel yasaların uygulanması açısından ama ben sivil toplum örgütlerinden özellikle çocuklar için ceza infaz kurumlarında gösterdikleri ilginin bir parçasını da ceza infaz kurumlarından çıktıktan sonra bu insanlara göstersinler. Onların sosyal hayatta ayakta durmaları için yanlarında yer almaları çok daha anlamlı olacaktır.


Peki, dışarıdaki hayata adapte olamayan mahkumların tekrardan cezaevlerine girme istatistikleri nedir?



Denetimli serbestlik tedbiri altında şu anda yaklaşık 280 bin kişi var. Denetimli serbestlik 2005 yılında faaliyete geçen bir sistem. Yani 10 yıllık bir sistem. İngiltere ve Fransa’da bunun 100 yılı aşkın geçmişi var. Biz 10 yıllık bir sistemi aslında beklenenden çok daha önce çok daha önemli bir noktaya getirdik. Bugün denetimli serbestlik sistemi infazın olmazsa olmazı oldu. Gerçekten cezaların etkinliği kişinin sosyal hayata kazandırılması açısından da görüldü ki ceza infaz kurumları kadar hatta onlardan daha önemli bir sistemdir. Ancak bu sistemin de zaman zaman kamuoyunda haksızlığa uğradığını görüyoruz. Çeşitli haberlere konu olduğunu görüyoruz. Denetimli serbestlik adı altında suç işleyen münferit örneklerin ön plana çıkarılmak suretiyle bu sistemi işe yaramaz bir sistem gibi gösterilmeye çalışıldığını görüyoruz. Denetimli serbestlik tedbiri uygulanırken suç işleyenlerin oranı binde 8’dir. Bu rakam bile tek başına bu sistemin çok önemli bir sistem olduğunu gösteriyor. Yine toplumumuz denetimli serbestliği şu anda belirli günlerde imza atıp dönmekten ibaret bir sistem olarak görüyor ve zannediyor. Oysa bugün denetimli serbestlik sistemi cezaevinden çıkan hükümlünün risk analizinin yapılmasıyla başlayıp, bu hükümlünün taşıdığı risklere uygun eğitimlerin süreç içerisinde verilmesini temin eden ciddi bilimsel bir sistemdir. Bu sistem şu anda tam olarak bu normlarla yüzde yüz bir verimlilikle çalışıyor mu? Derseniz, elbette ki çalışmıyor. Bazı sistemleri siz kullandıkça daha fonksiyonel hale getirirsiniz. Ama mutlaka süratle yol almak lazım ve bunu uygulamak gerekir. Bugün 280 bin kişini bu sistem içerisinde olması bile bu sistemin ne kadar kapsayıcı, ne kadar önemli bir fonksiyon ifade ettiğini gösteriyor. Bunun uzantısı olan elektronik izleme sistemimiz var. Bunu belki basından ya da haricen duymuş olabilirsiniz. Yaklaşık bin 600 kişide elektronik izleme sistemiyle izleniyor. Dolayısıyla bir bütün olarak baktığınızda Türkiye’de denetimli serbestlik sistemi yine yurt dışında yaptığımız seyahatlerde orada yaptığımız incelemelerde de karşılaştırdığımız şekliyle ifade ediyorum çok önemli bir noktaya gelmiştir.


Eski yıllarda hapishane ölümleri oranları yüksekti. Günümüzde bunu rakamlarla nasıl ifade edebiliriz?

Ceza infaz kurumlarındaki ölümlerin çeşitli nedenleri var. Doğal nedenlerle ölüm, hastalık nedeniyle ölüm, intihar nedeniyle ölüm var. Biz bu konuların her birini ayrı bir vaka olarak alıp teknik anlamda inceliyoruz. Bu sayıları azaltma anlamında çalışmalar yapıyoruz. Son yıllarda mevzuattaki değişiklikle 6411 sayılı yasa gereğince ceza infaz kurumunda yaşamını idame ettiremeyecek kadar hasta olanların infazının ertelenmesi temin edildi. Bu kapsamda da birçok hükümlü ve tutuklu bundan istifade etmiş. Toplam 332 kişi bugüne kadar bu yasadan istifade etti. Bununla ilgili kamuoyunda kapsamın genişletilmesi, ceza infaz kurumlarında daha başka son aşamaya gelmemiş hastalıklarında tahliye yapılması noktasında tartışmalar var. Bu konuyla ilgili yorum yapmak bizim dışımızda siyasi iradeyle ilgilidir. Ancak ceza infaz kurumlarındaki ölüm oranlarını, dışarıdaki ölüm oranıyla kıyasladığınız zaman bunun fahiş bir farklılık göstermediğini görüyorsunuz. Ama intihar anlamında, olağan dışı ölümler anlamında ifade edersek Avrupa Birliği ülkelerinin tümünden daha az intihar sayısına sahibiz. Bunun çeşitli nedenleri olabilir. Sosyolojik nedenler, inanç faktörleri gibi nedenler olabilir. Ama temel nedenlerinden bir tanesi ceza infaz kurumlarımızda alınan tedbirler ve psiko-sosyal servis faaliyetlerimizdir. Biz yine de her bir vakayı kendi içerisinde analiz ediyoruz. Sebeplerini anlamaya çalışıyoruz, önleme noktasında tedbirler geliştiriyoruz.

Turkcell Superonline
Turkcell Superonline Atatürk Orman Çiftliği